Morrigan'ın beni kullanmak istediğini biliyordum. Böylece yüzüğe de hâkim olacaktı. Benim bedenimleyken yüzüğü kontrol edecek böylece daha da güçlenecekti. Sanırım kendinden alınan tanrı ışığının yerini doldurmak istiyordu. Yüzük gerçekten de güçlüydü. Onunla tüm orduyu hatta neredeyse her şeyi kontrol edebilirdi.
Ne bedenimi kullanmalıydı ne de yüzüğü. Konusu masa da açılırsa bunu nazikçe reddetmeliydim. Dullahan'ın bugünkü konuşmamızdan sonra bana karşı çıkacağını düşünmüyordum. Aksine bana yardımcı olacaktı. Kafamda parçaları oturtmaya çalışıyordum.
Bran çıktıktan sonra duş almıştım. Bran söyleyene kadar odamda ufak bir banyonun olduğundan haberim bile yoktu. Neyse ki bu iyi gelmişti. Havlu ile saçlarımı kurulamaya çalışıyordum. Bran gelene kadar yapacağım başka bir şey yoktu.
Saçlarımı yeterince kuruladıktan sonra havluyu bir kenara fırlattım. Şu anda Brandon'ın yanımda olup saçlarımı onun kurutmasını isterdim. Öteki taraftan Mathius'un "Ah, Merlin'in sakalı adına!" Diyerek hayıflanmasını duymaya ihtiyacım vardı. Rathalos'un bile mırıltısını özlemiştim.
Buradan çıkmak istiyordum. Kurtulmak, okuluma dönmek istiyordum. Aileme dönmek istiyordum. İçinde Brandon'ın da olduğu aileme. Buraya geldiğim ilk andan beri başım beladan kurtulmuyordu. Başıma gelen tek güzel şey Mathius ve Rathalos ile tanışmak olmuştu.
Ne zaman kurtulmuştu ki sahi?
Savaş yaklaşmıştı. Evet, sadece bunu biliyordum. Şu anda ayın kaçıydı onu bile bilmiyordum. Bu kadar kargaşanın arasında bunu da unutmuştum. Telefonum ve diğer eşyalarım paltomun cebinde kaldığı için tarihe de bakamıyordum. Bunu Bran'e sormalıydım. Ona göre hareket etmeliydik.
Sanırım iyi insan lafın üzerine gelir lafı doğruydu. Bran, kapıyı açıp hızla içeri girdi. Diğer elinde kıyafetlerim vardı.
"Düşündüğümden kolay oldu." diyerek kıyafetlerimi bana verdi. Bana bunları getirdiği için mutluydum. Kıyafetlerimin ceplerini karıştırmaya başladım. Malzemelerim de buradaydı. Onlara dokunmamışlardı. Şaşkınlıkla hepsini çıkarıp ortadaki sehpanın üzerine koydum. Mathius'un bana verdiği hançer, iksir ve telefonumun dışında boş iksir şişesi de vardı. Mathius bunu ne ara cebime yerleştirmişti?
"Hazırlansam iyi olur." diye mırıldandım. Bran başı ile beni onaylayıp odadan çıktı. Kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirip saçımı tek örgü yaptım. Eşyalarımı da iç cebime yerleştirdikten sonra Bran'i odaya geri çağırdım.
"Orada benimle durmalısın."
"Odada durmama izin vermezler."
"Ben istersem verirler. Seni bana bakmakla görevlendirdiler.."
"Sana göre öyleyim ama onlara göre potansiyel bir hainim."
"Yine de yanımda kalman için uğraşacağım. Diyeceklerini ikimizde duymalıyız." Dedim. Bran, koltuğa oturarak beni yanına çağırdı.
"Sinirlerine hâkim olacak ve ne derlerse desinler sakin kalmaya çalışacaksın. Onlarla nazik konuşmaya çalış ve karşı çıkma."
"Zor ama deneyeceğim."
"Denemek gibi bir şansımız yok."
"Pekâlâ."
"Evet, büyük ihtimalle savaşla ilgili bir konuşma da geçecek aranızda. Aklın sürekli onlarda olsun."
"Bence yüzük ve benden bahsedecekler."
"Evet, doğru." saçlarımı düzeltti. "Olabildiğince onlara yakın dur. Yüzüğe nasıl hükmedeceğinden falan bahsedebilirler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...