Uzun süren önü belirsiz bir yolculuktaymışım gibi hissediyordum. Boşlukta ilerliyordum. Yanımda kimse yoktu. Ne yürüyordum ne de koşuyordum. Ayaklarım yere değmiyor gibiydi. Hafiftim ancak uçmuyordum. Nerede olduğumu bilmiyordum.
Kendime gelmem uzun sürmemişti. Gözlerimi açtığımda etrafı bulanık görüyordum ancak bu da uzun sürmedi. Gözlerim acımıyordu ya da kendimi kötü hissetmiyordum. Aksine daha enerjiktim. Demek bir vizyon görmemiştim.
Odamdaydım ve benden başka birileri daha vardı. Başımı çevirdiğimde ilk gördüğüm camın kenarında duran Dullahan oldu. Kısa bir şaşkınlığın ardından doğrulmaya çalıştım. Bran, ayıldığımı fark edince hızla yanıma gelip doğrulmamda bana yardımcı oldu.
Dullahan bakışlarını üzerimde gezdirdi. Yüzündeki ifadeyi çözemiyordum. Umarım ters giden bir şey olmamıştır.
"Görev tamam mı?" diye mırıldandım. Bran yarım ağız gülerken Dullahan bana doğru geldi. Başını bir kez salladı.
"Elbette." diyerek önüme düşen saçı geri itti. Bu adamların benim saçlarımla ne alıp veremediği vardı? Üzerimde kurduğu baskı fazlaydı.
"Ruhlar nerede?"
"Aynı yerlerinde bekliyorlar ancak bu sefer uyanık bir şekilde." dedi Dullahan. Bran devam etti.
"Leydilerinin bir sonraki emrini bekliyorlar." Sesi heyecanlı çıkmıştı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Ellerimi sıkıca tuttu. "Onları uyandırabilmek için büyü yaptın Leydim! Bu çok zor bir şey ve sen bunu fark etmeden çok basit bir şekilde hallettin."
Şaşkınlıkla Bran'e baktım. Ritüelden önceki halimi anımsadım. Bir anda dizlerimin üzerine düşmüş Kirke'nin sesini duymuştum. Bana anlamını bilmediğim bir sürü kelime fısıldamıştı.
Bana büyü öğretmişti! Apollon adına!
"Sen büyü yapmaya başladığında şaşkınlıkla seni izledim. Kahin olduğun halde büyü yapabildin ve hala hayattasın. Bedenin aynı anda iki mistik gücü kabul etti. Bu inanılmaz."
Bran'i düşünceli bir şekilde dinledim. Bunun olabileceği aklıma bile gelmezdi. Uykuya dalmadan önce yine Apollon ve Kirke'ye minnet ettiğimi anımsadım. Onlara karşı olan inancım biraz daha artmıştı. Onlar hep yanımdaydı. Tek seferlik büyü yapabilmem için bana yardımcı olmuşlardı. Tekrar büyü yapmaya kalkarsam o sefer dayanabilir miydim, emin değilim. Ancak yine de cesaretim ve inancım artmıştı. Şaşkınca gülümsedim.
"Gelişiyorsun Kahin." diyerek Dullahan aramıza girdi.
"Peki, Morrigan? Şu anda ne yapıyor?"
"Merak etme. O benim etkimde. Fark etse bile artık çok bir şey yapamaz." Başımı bir kez salladım. Dullahan gerçekten de güçlenmişti. Bu gücü ona kimin verdiğini merak ediyordum. Artık Morrigan'ın onu kendinden daha güçlü bir hale getirebileceğini düşünmüyordum. Dullahan'ı bu kadar güçlendiren şey kötülük olabilir miydi? Öyle olsaydı Cheriour'da Dullahan gibi olmaz mıydı? Ah, hayır. İkisini kıyaslamamalıydım. O anda istemsizce Beira aklıma geldi.
"Beira nerede?" Bran şaşkınca suratıma bakarken Dullahan umursamadı.
"Ne önemi var?" diyerek geçiştirmeye çalıştı.
"O da bir kâhin ve aynı zaman da büyüyle de ilgileniyor. Yüzüğü önce o kullanıyordu ve yaptığımız her şeyi hissetmiş olabilir." dedim. İkisi de sadece yüzüme baktı. Bana hak verip vermediklerini anlamamıştım. Anladığım kadarıyla Dullahan onu pek fazla umursamıyordu. İçimdeki ses ise ona dikkat etmem gerektiğini söylüyordu. Ve ben içimdeki sesi dinlemem gerektiğinin farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...