B8

602 66 29
                                    

Kaç saattir yürüyorduk bilmiyordum hala. Gün çoktan bitmiş sayılırdı ve biz hala o tepelere gelmemiştik. Mathius abartmıştı. Bacaklarım da artık bu uzun yolda yürümekten sitem ediyorlardı.

"Mathius, tabanlarım sızlıyor."

"Daph, biraz daha dayan az kaldı."

"Saatlerdir yürüyoruz, tepelere de daha var."

"Göründükleri kadar uzak değiller Daph, yorulduğun için yolu uzun görüyorsun. Yarım saate kalmadan tepelerin eteklerine geliriz."

Belki de doğru diyordu, yorulduğum için olabilirdi. Son kalan enerjimle hızlanmaya çalıştım, tepelerin eteklerine ne kadar çabuk gidersek o kadar çabuk dinlenmeye başlardık.

Uzun zamandır yürüyorduk. Tabi ki arada kısa aralar verip oturuyor, dinlenmiştik. Tabi bu dinlenmeler soluklanmama ancak yetiyordu. Bacaklarım pert olmuştu. Mathius benden daha dayanıklıydı. Yıllardır şu babasının verdiği görevi yapabilmek için uzun yollar yürümek zorunda kalmıştı. Bu yüzden daha yeni yorulmaya başlamıştı. Evet, bir büyücüydü ama sonuçta bir insandı. O da yorulabilirdi.

Mathius hızlanmam için koluma girdi. Koluma girdiğinde biraz daha hızlanıyordum. Hem yorulmuştum hem de sırt çantam artık taşıyamayacağım ağırlığa gelmişti.

"Hadi Daph, oraya kadar dayanabilirsin kızım. Hadi." Mathius'un sesi kulaklarıma ulaştığında cevap verecek enerjim yoktu. Kendimi yeteri kadar zorluyordum zaten. Enerjimin son kırıntıları da yok olmak üzereydi.

Yarım saat geçmişti sanırım çünkü tepeye yaklaşmıştık. Mathius sırtımdaki çantayı çıkartıp yere koydu. Kollarımdan tutarak beni yere oturttu. Oturduğum andan itibaren vücudumun ne kadar yorulduğunu daha iyi anlamaya başlamıştım. Uyuşmuştum. Bacaklarımı uzattım. O kadar sızlıyorlardıki dayanamayıp botlarımın bağcıklarına uzandım. Mathius'ta yanıma oturmuş bana bakıyordu.

Botlarımı ve çoraplarımı çıkarıp dizlerimi kendime doğru çekerek tabanlarımı çimlere yasladım. Bu iyi gelmişti. Doğanın beni rahatlatacağını düşünüyordum. Mathius sırt çantasından ufak bir su şişesi çıkarıp açtı. İçeceğini düşünüyordum ama o eğilerek suyu ayaklarımın üzerine yavaşça dökmeye başladı. Su çok soğuk değildi ve iyi gelmişti. Uzanıp şişeyi elinden almak istediğim de başını bir kez salladı.

"Daph, biliyorum kendim için seni çok yordum. Bu yaptığım hiçbir şey. Merlin'in asası adına, şu haline bak koalaya benziyorsun!" Diyerek güldü.

"Teşekkür ederim." Dediğim de gülümsemeye devam etti. Şişedeki su bitince sırtını tekrar ağaca yasladı.

"Su iyileştiricidir."

"Evet, vizyonlarımdan sonra gözlerim çok acırdı. Su iyi geliyordu."

"Sen tamamen dinlenene kadar burada duracağız. Zaten yırtıcı hayvan falan burada olmaz, korkmana gerek yok yani."

"Peki ya şu yaratıklar?"

"Onlar burada değil, kalenin yanındalar. Şuanda kaleye uzağız."

Gözlerimi kapayarak başımı geri yasladım. Otobüs dışında doğru düzgün uyuyamamıştım bile. Biraz kestirebilseydim çok iyi olurdu.

Mathius'un yanımda kıpırdandığını hissediyordum. Çantalarımızı düzeltiyor olmalıydı. Gözlerimi açtığımda üzerimden uzanıp botlarımı almıştı. Beni umursamadan botlarımı çantaların yanına koydu.

"Daph, uyuyacaksan bu tarafa uzan. Başını çantalara yasla." Dediğin de onu onaylayarak gösterdiği yere uzandım. Mathius yanıma uzandığında kaşlarımı çatarak ona baktım?

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin