B37

281 43 0
                                    


Sesini duyunca yüzümü ona döndüm.

İşte şimdi gerçekten karşımda duruyordu.

Fantastik kitaplardan fırlayıp gelmiş gibiydi. Kafası bu sefer koltukaltında değildi. Boynu başını taşıyordu. Bu kadar kısa sürede onu bu hale getiren ne olabilirdi? Morrigan, iyileşmesi için ona yardım ediyordu.

Şaşkınlıkla bir adım geriledim. Burada tek başıma olmamam gerekiyordu. Bu yüzden bana sert davranabilirdi. 

"Bu nasıl..." şaşkınlıkla ona bakarken lafımı böldü. 

"Güçleniyorum Kâhin." Şaşkınlığım onu keyiflendirmişe benziyordu. "Ve düzeliyorum."

Sadece başımı sallayabildim. Onu bu şekilde görmeyi beklemiyordum. Giderek düzelmesinin bir sebebi vardı. 

"Bu gördüklerinde gücümün eseri."

"Gücünü sorgulamıyorum." Bran yanımda yoktu. Tedirgin olmamalı oyunuma devam etmeliydim.

"Seni takdir ediyorum Kâhin." Dediğinde merakla yüzüne baktım. Şimdi yüzünü inceleme fırsatı bulmuştum. Cheriour'ı anımsatmıştı. Kötülük yüzüne yansıyordu. Karanlığın ardında parıldayan bir çift sarı göz vardı. Düzgün bir burnu vardı. Alnı genişti ancak hırçın kâkülleri alnını kapatıyordu. Kısacası güçlü görünen bir yüzü vardı.

"Niçin?"

"Benden korkuyor musun Kâhin?" Bana sürekli Kâhin, diye hitap etmesi sinirimi bozmuştu. Cheriour'a benzettiğim için olabilir miydi? Sesinin tınısında onunki ile aynı kötü tınılar vardı. Yine de gülümsemeye çalıştım.

"Hayır," dedikten sonra tebessümümü artırdım. "Efendim."

Yüzünde memnuniyetin arasına serpiştirilmiş kuşku taneleri vardı. Beni sürekli süzüyordu. Beni sorguya çekeceğini biliyordum. Ona istediği cevapları vermeliydim. 

"Yüzüğün Beira'da olduğunu nereden biliyordun?"

"Vizyon gördüm."

"Yüzüğü ondan alıp ne yapacaktın?"

"Yanınıza gelecektim."

"Buna inanmalı mıyım?" Ona doğru bir adım attım.

"Buraya gelecektim. Ruhlar beni tanıyor. Onlara ulaşmam gerekiyordu."

"Ruhları buradan götüremezsin Kahin."

"Onları götürmeyeceğim. Her ne kadar bana bağlı olsalar da ruhları buraya getiren sizsiniz. Sizden gizli hareket edemem." Gülümsedim. Ruhları buradan kaçırabileceğimi ikimiz de iyi biliyorduk. Dullahan'ın amacını anlamaya çalışıyordum. Morrigan'dan farklı hareket etmek gibi planı var gibi görünüyordu. 

Uyuyan askerlere doğru ilerledim.

"Vizyon görmüş olmalısın."

"Bir vizyon gördüm, evet. Sizi bulmam gerekiyordu."

"Neden bana gelmek zorundaydın?" Sahi neden ona gelmeliydim? Bunu düşünmemiştim. Derin bir nefes alıp yutkundum. Bir şeyler bulmalıydım. Zaman kazanmak için ona döndüm. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Ellerim kendiliğinden yumruk haline gelmişti. Madem bir oyun oynuyordum rolümü iyi yapmalı, kelimelerimi iyi seçmeliydim. Dullahan'ın kanımı kullanmak niyetinde olduğunu biliyordum. Ha bir damlasını ha hepsini. Onu kendi tarafımıza çekebilir miydim?

"Çünkü..." diyerek sinirle soludum. "Çünkü ruhları ancak sizin yardımınızla kendime bağlayacak ve Morrigan'ın elinden kurtaracaktım."

"Dram yaratmayı seviyorsun Kâhin." Diyerek güldü. Evet, dram artık bir parçam olmuştu. İstemsizce kendimi rolüme kaptırmaya başlamıştım.

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin