Gece kötü rüyalar görmeye devam etmiştim. Vizyonumdan sonra bu tarz kötü rüyaları göreceğimi düşünmemiştim. Gözlerimi her açtığımda Mathius'a bakıyordum. Nefes alıp veriyor mu diye kontrol edip tekrar gözlerimi kapıyordum. Ve yeniden kötü bir rüya görüyordum.
Rüyalarımın hepsin de aynı kişi vardı. Dullahan.
Beni yakalıyor ve kanımı akıtıyordu. Bana acı çektirmeyi istiyordu. Öldürmek ve hıncını almakta olabilir ancak neyin hırsını benden çıkarmak istiyordu bilmiyordum.
Bir kez daha suyu yüzüme vurarak rüyalarımı düşünmeyi bıraktım. Mathius bu rüyaları umursamamamı, vizyonumdan etkilendiğimi söylüyordu. Köye gideceğimiz için aklımı bulandırmamı istemiyordu. Yoksa dikkatli olamayacağımı söylemişti.
Mathius'un yatağın üzerine bıraktığı balıkçı kıyafetlerine baktım. Biraz büyük geleceklerdi ama şikayet edecek durumda değildim. Üzerimdekileri hızlıca çıkarıp kıyafetleri üzerime geçirmiştim. Pantolon biraz bol olmuştu ancak iyiydi. Üzerime bir kazak üzerine de kalın bir hırka geçirmiştim. Balıkçı çizmelerini ayağıma geçirip pantolonumun paçalarını çizmelerin içine soktum. Böyle daha iyiydi. Çıkardıklarımı katlayıp yatağın üzerine bıraktım.
Kapının önüne çıktığımda Mathius hemen bana bakmıştı. Kahkaha atarak yanıma geldiğin de omzuna vurdum. Dalga geçmenin sırası değildi. Kendimi iyi hissetmiyordum. Bunu bildiği halde dalga geçiyordu.
"Daph, bu kadar yakışacağını düşünemezdim. Harika görünüyorsun."
Yapmacık bir şekilde gülümseyerek bileğimdeki toka ile saçlarımı topladım.
"Daph, çantalarımızı yanımıza alamayacağız. Bu yüzden sadece gerekli olanları alıp çıkalım." Başımı salladım. Onunla beraber tekrar kulübenin içine girdim ve çantamın içini karıştırmaya başladım.
Hançerimi yanıma alacaktım. O benim en önemli silahımdı. Telefonumu da hırkamın önündeki fermuarlı kısma koymuştum. Mathius'ta gerekli gördüğü ufak şeyleri yanına aldıktan sonra beraber kulübeden çıktık.
"Oraya gidince ne yapacağız?"
"Senin şu oğlanı bulacağız."
"Sonra? Orada kalmayacağız değil mi? Buraya geri döneceğiz."
"Tabi ki döneceğiz. Daha buraya da büyü yapacağım. Sadece orayı gözlemleyeceğiz."
"Ya dikkat çekersek?"
"Akşam vakti olacağı için herkes evinde olmuş olur. Karanlık bizi gizler. Bu kadar endişelenme."
"Bu kadar yakınlaşmışken birimize bir şey olsun istemiyorum."
"Hala vizyonunun etkisindesin. Sakin ol. Onları yeneceğiz." Yaklaşıp elini omzuma koydu ve samimice gülümsedi. Başımı bir kez salladıktan sonra balıkçı şapkamı başıma geçirdim. O da şapkasını başına takmıştı. Beraber kulübeden çıktık. Kulübenin kapısını kapadıktan sonra ejderhanın yanına doğru yürümeye başladık.
Rathalos bizi gördüğünde direkt doğrulmuştu. Kocaman irislerini kısarak bizi süzdü. Biraz komik görünüyor olabilirdik ama yine de üzerimizdekiler rahattı.
"Köye vardığınız da karanlık çökmüş olacak, büyünüz ve boynunuzdaki asılı tüyler sizin güçlerinizi ve kim olduğunuzu saklayacak. Normal davranmayı sakın unutmayın. Göze batmamalısınız. Zaten oradaki insanlar kıyafetlerinizi görünce sizin kim olduğunuzu umursamayacaktır."
"Ya biri gelip de kim olduğumuzu sorarsa?" sesim biraz endişeli çıkmıştı. Mathius gözlerini devirmişti ancak Rathalos, Mathius'un aksine tebessümle beni yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...