Dullahan konuşmasını bitirdikten sonra hiçbir şey demeden hızla yanımızdan ayrılmıştı. Bize kendi isteğiyle geçmişini anlatmıştı. Morrigan yüzünden bu haldeydi ve şimdi ondan intikam almak istiyordu. Geçerli sebepleri vardı. İyi ya da kötü olsun kimse geçmişinden kopamıyordu ve hepsi yaşadıklarını hafifletmek için her yola başvuruyordu. Ben de yaşadıklarım sonucunda buradaydım. Onun da amacı bizimkisi gibi Morrigan'ı yok etmekti. Peki, Dullahan bizim asıl amaçlarımızı öğrenirse? O zaman hepimizin sonu kötü olurdu. Dullahan, gerçekten de güçlenmişti. Apollon'a hizmet ettiği zamanlardaki haline dönmüştü. Üstüne kötülük ile müttefikti. Morrigan'dan daha avantajlıydı.
Bran ile birbirimize şaşkınca bakıyorduk. İlk toparlanan o oldu.
"Bize daha yakın davranacak bu yüzden daha da dikkatli olmalıyız. Bizi büyülememeli. Aklımızı okumamalı."
"Bran, her ne kadar ruhları kendime bağlasam da onlar bir şekilde Dullahan'a da bağlı."
"Şimdi bunu düşünmemeliyiz. Hadi, hazırız. Ritüel salonuna gidelim."
Kafamı salladım. Yapabileceğimiz başka bir şey yoktu. Akuamarin taşımı Bran ile Brandon'a yollamıştım ancak ondan bir parça almayı da unutmamıştım. İşime yarayacaktı. Ritüel de ne yapmam gerektiğini öğrenmiştim. Canım yanacaktı biraz ama Apollon'un yanımda olduğunu hissediyordum. Bana güç verecekti. Dayanabilirdim.
Çok basit olacaktı. Dualarımı içimden fısıldayacaktım. Mathius'un dediği aklıma gelmişti. Kelimeler önemliydi. Sadece kelimeleri içten söylemem gerekiyordu.
Ufak akuamarin taşımı sıkıca tutarken bir anda dizlerimin üzerine düştüm. Bran'in yanıma gelip kollarımı tutmasını hissedebilmiştim. Zihnimde anlamadığım bir sürü fısıltı vardı. Çok fazlaydılar. Kelimeleri duyuyordum. Anlamasam bile zihnime kazınıyorlardı. Üzerimde ne tür bir güç vardı bilmiyordum ama bana bu kelimeleri ezberletmeye çalışıyor gibiydi.
Bran'in varlığını hissedebiliyordum. Yanıma çömelmişti. Sürekli adımı sayıklıyordu. Ona cevap vermek istiyordum ancak yapamıyordum. Gözlerimi açamıyordum. Konuşamıyordum. Yere yığılmadan beni tutarak kendine doğru çekmişti.
Kendimi iyi hissetmiyordum. Gerçek dünya ile ilişkim kesiliyor gibiydi. Fısıltılar giderek artıyordu.
"Kelimeler önemli."
"Kelimelere inan."
"Kelimeleri içten oku."
"Kendine inan."
En son duyduğum sesi tanıyordum. Kim olduğunu çıkaramamıştım ancak tanıdığıma emindim. İşimi kolaylaştıracaklardı. Bana yardım ediyorlardı.
Korkarak gözlerimi açtım. Bran'in endişeli gözleri ile karşılaşmıştım. Bana merakla bakıyordu. Bir anda neler olmuştu? Aklım almıyordu. Ona bakmaya devam ettim. O da beni süzüyor, iyi miyim merak ediyordu.
"Bir sürü kelime." diyebildim sadece. Ayağa kalkmama yardım etti. "Hepsi aklıma kazındı Bran. Çok tuhaftı."
"İyi misin? Yüzün soldu."
"İyiyim." diyerek geçiştirdim. Aslında çok da iyi değildim. "Bir sürü fısıltı vardı. Fısıltılar sürekli aynı kelimelerden oluşuyordu Bran. Çok tuhaftı."
"İstersen fenalaştığını söyleyebilirim. Ritüele çıkacak kadar iyi görünmüyorsun."
"Hayır, o iş bugün bitecek." dedim kendimden emin bir şekilde. İsteksizce başını salladı. "Gidelim." dediğim de koluma girerek yürümeme yardım etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...