"Yeter!"
Rüya aleminden çıkabilmek her zaman kolay olmuyordu. Rüyamın etkisi üzerimde o kadar baskı yapıyordu ki nefes almakta zorlanıyordum.
Yataktan aniden kalktım. Kimsenin beni durdurmasını istemiyordum. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Başıma çok şeyin geleceğini biliyordum ama tekrar damgalanacağımı hiç düşünmemiştim.
Köprücük kemiklerimdeki sızlamanın nedenini biliyordum. Apollon'un güzel izleri tekrar köprücük kemiklerimde belirmişti. En azından ben öyle düşünüyordum.
Gördüğüm rüya beni deliye çevirmişti. Geçmişimdekilerin peşimi bırakmıyor olmasından nefret ediyordum. Olan ve olacak şeyler hep benim soyuma değiniyordu.
En alt rafta duran bıçağı aldığım gibi ucunu köprücük kemiklerimin ortasına batırdım. Acı hızla vücuduma yayıldığında ağlayarak dizlerimin üzerine düştüm. Hıçkırıklarım acıma eşlik etmeye başlamıştı.
"Daphne!" Acım, hüznüm ve korkum o kadar fazlaydı ki Mathius'un sesini çok az duyabilmiştim.
Hızla yanıma gelip bıçağı elimden almaya çalıştığında direnerek bıçağı ona vermedim. Tökezleyerek kalktım ve bıçağı ona doğru salladım.
"Bırak beni! Bana yardım etmeni istemiyorum." Mathius iki elini yavaşça havaya kaldırdı ve tebessüm etmeye çalıştı. Yaşlı gözlerimle onu izlemeye devam ettim.
"Daphne... Kendini yaralamışsın." Diyerek gözlerini köprücük kemiklerime çevirmişti. Sıcak ve yapışkan bir sıvının boynumdan aşağıya doğru aktığını hissediyordum.
Bıçağı sıkıca tutarak önümde tuttum. Mathius'a zarar vermek istemiyordum. Benim derdim kendimleydi.
Kapıya doğru birkaç adım attığımda Mathius beni dikkatlice izliyordu. Ani bir hareketle kapıya koşup açtığımda Mathius beni yakalamış bıçağı elimden almıştı. Bıçağı uzağa fırlatıp sıkıca bana sarıldı.
Debelenip ondan kurtulmaya çalışırken hıçkırıklarım da serbest kalmıştı.
Bir süre sonra Mathius'un mırıltısı ninni gibi gelmeye başlamıştı. Mırıltısını anlamıyordum ama sesi güzel geliyordu. Beni sıkıca tutup yatağın kenarına oturttu.
İki dakika sonra bir kasenin içinde su ile yanıma geldi. Elini ıslatıp yavaşça yüzüme sürdü. Bunu yaptığı her sefer de biraz daha rahatlıyordum.
Sabırla yüzümü kuruladı. Daha sonra ufak bir bez parçasını biraz ıslatıp bıçakla açtığım yarama nazikçe değdirdi.
Ağlamam geçmişti. Sessizce Mathius'u izliyordum. Elinin titrememesi için uğraşıyordu. Arada gözleri yüzüme değip geçiyordu. İfademi çözmeye çalışıyordu.
Yaramı temizledikten sonra kaseyi ve kanımla kirlenmiş bezi aldı ve rafa bıraktı.
"Sıcak bir şeyler içmek ister misin?" Başımla onu onayladım. Çantasından çıkardığı iki ezilmiş elmayı gösterdiğin de mahcup bir şekilde dudaklarımı birbirine bastırdım. Mathius elmalarla uğraşırken çantamdan çıkardığım küçük aynama bakmaya başladım.
Köprücük kemiklerim yine helezonlarla kaplanmıştı. Yara izi gibi görünmüyordu. Bu sefer daha da güzeldi. Kendi açtığım kesik dışında bir kızarıklık yoktu. Tuhaf bir şekilde hoş görünüyordu.
Mathius'un beni izlediğini fark ettiğimde aynayı bırakıp ona doğru yürüdüm.
"Mathius, görebiliyor musun?" Diyerek köprücük kemiklerimi işaret ettim. Kaşlarını çatarak bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...