"Seni gördüm Soothsayer alainn... Apollon'un biricik gözdesi. Starkların en güçlüsü ve en önemlisi."
Onun gibi konuşmuştu. Ben onu yenmiştim. Onu gitmesi gereken yere yollamıştım. Nasıl oluyorda hala başka şekillerde karşıma çıkabiliyordu? Aslında çıkmıyordu. Karşıma çıkan şeyler onu bana andırıyordu. Cheriour'u andırmıştı.
"Bana öyle söyleme ben artık bir kahin değilim." Dizlerimi kendime çekerek alnımı dizlerime yasladım. Başım yine ağrımaya başlamıştı.
"Evet, artık vizyon görmüyorsun ancak hala Apollon'a bağlısın. Ona hizmet ediyorsun. Hissiyatının senden alınmadığını görebiliyorum. Vizyon görmüyorsun ancak hala onun kahinlerindensin."
"Daph, dilimizi bilmediğimizi söylüyorsun ancak kelimeleri anlıyorsun." Mathius yanıma gelip çömeldi ve kolumu sıvazladı. Başımı kaldırıp ona baktım. Başımı bir kez salladım. Mathius'un yüz ifadesi bir anda dehşete düşmüşe dönmüştü. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Gözlerin neden kızarık? Ağlıyor musun?" Başımı iki yana salladım. Ağlamamıştım. Gözlerimin de neden kızardığını bilmiyordum ancak baş ağrımın buna sebep olduğunu düşünüyordum.
"Farkında olmadan ona geçmişten bir parça hatırlatmış olabiliriz. Bu yüzden gözleri kızardı." Ejderha'yı izledim. Asil görüntüsü altında bilgeliği yatıyor gibiydi. Çok şey biliyordu ve bize yardım etmesi gerekiyordu. Şu anda depresyona girecek zaman değildi. Gevşemem gerekiyordu ve ondan bir sürü bilgi edinmem gerekiyordu. Brandon'a bu ejderha sayesinde yardım edebilirdim.
"Bildiklerini anlatacak mısın?" Mathius benim yerime istediğim soruyu sormuştu.
"İlk gördüğüm vizyonda sen vardın." diyerek Kehribar rengi gözlerini bana dikti. "Bir açıklıktaydın. Sanırım Sigmanla tanışmış, onunla konuşuyordun. Daha sonra bir çocuğun acı çığlıklarını duydun. Çocuğu tanıyor olmalıydın. Dehşete düşmüştün. Onu bulman uzun sürmedi. Bir konak vardı. Mistikti. Orakl merkezi olduğu kesindi. Konak seni tanıyordu. İçeriye girmeni bekliyordu. İçeriye girdiğinde çocuğu buldun. Çocuk kanlar içinde yatıyordu. Ölmek üzereydi. Onu kurtarmak istiyordun ancak nasıl yapacağını bilmiyordun. O anda başka bir adam oraya geldi. O da seni istiyordu. Kurtuluşu olduğunu düşünüyordu. Ortada bir de madalyon vardı. Senin boynundaydı. O adam seni kurban olarak görüyordu. Tanrılara seni adayacaktı. Çünkü senin kanın güçlüydü. Sen soyunun en gözdesiydin Kahin, senin kanınla başlayan bu dava yine senin kanınla bitmeliydi. Bu yüzden Apollon seni seçmişti. Sen onun kavuşamadığı Daphne'sinin bir simgesiydin."
Benimle aynı vizyonu gören bu ejderhaya verecek bir cevabım yoktu. Tekrardan bize yanaştı ve avcundaki taşı önümüze bıraktı. Parlayan açık mavi taşı tanımıştım.
"Edis Daphne Stark, sana yardım edeceğime ve seni koruyacağıma yemin ederim. Bana güvenmeli ve sadakatimi hissetmelisin."
Açık mavi taşı elime aldım. Bu taş Akuamarin taşına benziyordu. Ancak bir bütündü ve yuvarlak değildi. Kristalimsi bir hali vardı. Kulağıma yaklaştırıp dinlemeye çalıştım. İçinden hiçbir ses gelmiyordu. Rahatlayarak ejderhaya baktım.
"Nasıl olurda benimle aynı vizyonu görürsün?"
"Kaderimizin kesişmesi gerekiyordu. Apollon bunu sağlıyor."
"Akuamarin taşını neden Mathius'a değilde bana verdin?"
"Kahin taşını bir kahine vermem gerekirdi değil mi?" Mathius şaşkınlıkla gülerek bir bana bir de ejderhaya baktı. Sanırım ortak yanlarımızın olduğunu görmek onu şaşırtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...