~Brandon'ın ağzından~
İçimdeki zincir koptu.
Göğsüme içten bir darbe yemiştim. Kızgın maşalar sırtıma değiyor gibiydi. Ölüm etrafımı sardığında bu kadar canımın yandığını hatırlamıyordum.
Yutkunarak elimdeki kılıcı yere bıraktım.
Onu hissedemiyordum.
Tepedeki parıltısını görebiliyordum. Orada duruyor ve bizden yana bakıyordu. Ayakta durmaya direniyordu. Tırnaklarım avuçlarıma batarken dişlerimi sıkmaktan diş etlerim sızlamaya başlamıştı.
Bir kez daha etrafında bir ışık patladı. Morrigan yok olmuştu. Onun bedeninin içinde yok olmuştu. Kadehi dökmüştü. Yüzüğü kullanmıştı.
Yer, ayaklarımın altında sallanırken tüm kadehlerin döküldüğünü ancak anlayabiliyordum. Gökyüzünde açılan ışık kapısını biliyordum. Cailleach ruhları geri alıyordu. Tüm ruhlar ile aramızdaki bağ kopmuştu ruhlar birer birer bizi terk ediyordu.
Savaş bitmişti.
Savaşı bitirmişti.
Sesi zihnimde yankılanmıştı. Son bir kez.
"Is breá liom tú mo caomhnóir." *
Hayır, koruyamamıştım. Onun arkasında duramamıştım. Ona dönmeye çalışırken yine uzaklaşmıştım. O yere düştüğünde ben de kendimi serbest bıraktım. Artık tutmayacaktım. İçimde biriktirdiklerim yaşlarımla akıyordu. Beni bırakmamalıydı. Böyle olmamalıydı. Böyle planlamamıştım. Böyle olacağını aklıma bile getirmemiştim. Yere yığıldım.
"Edis." mırıldanarak hareketsizce durmaya başladım. Onu hissedemiyordum. "Daphne'm..."
Güç kalkanı kalkmıştı. Tüm mistik canlıların üzerindeki büyü kalkmıştı ve hayatta kalanlar ne olduğunu anlayamadan burayı terk etmeye başlamışlardı.
Omzuma dokunan bir el ile gözlerimi açtım. Acım giderek artıyordu. Başımı çevirdiğim de Mathius'u gördüm. Sürünerek yanıma gelmişti. Yaralıydı. Onunda benden bir farkı yoktu.
"Gitmemiz gerekiyor." Başımı bir kez salladım.
"Onunla kalacağım."
"Kalamayız Brandon. Burası şu anda bizi kabul etmiyor. Çıkmazsak öleceğiz." sesi çatallı ve titriyordu.
"Umurumda değil." diyerek başımı tekrar yere yasladım. Gitmeye niyetim yoktu.
Bir anda yerden kaldırıldım. Başımı çevirdiğim de Percival'ın kızıl sakalları gözüme çarptı. Beni sırtında alıp hızlıca yürüyerek olduğumuz yerden uzaklaştık. Mathius'a kimin yardım ettiğini göremeyecek kadar kendimden geçmiştim.
Ejderhanın varlığını hissediyordum. Beni ejderhanın üzerine yerleştirdiler. İçimde tuhaf bir his vardı. Şu anda bağırıp, çağırmam onu gidip almam sarılmam gerekiyordu ama hareket edecek ya da sesimi çıkaracak gücüm yoktu. Elim ayağım kesilmiş gibiydi. Ejderha yavaşça havalandı ve beni olduğumuz yerden, ondan uzağa götürdü.
Böyle ayrılmamalıydık. Onu burada bırakmamalıydım.
Bilmediğim bir süre kadar havadaydık. Şimdi ise bedenimin yere değdiğini hissetmiştim. Bilincim yerimdeydi. Percival beni bir ağacın dibine oturtmuştu. Nefes alışverişim hızlanmıştı. Kendimi sıkıyordum. Kasılmıştım. Şu anda yanımda olmalıydı.
Her şeyi onun için yapmıştım. Yaşayabilmesi için. Ona dönebilmek için. Üzerime kalan lanet bile umurumda değildi. Sadece ona kavuşmak istemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...