B9

626 75 35
                                    

Karanlık bizi içine çekerken Mathius ile birlikte koşmaya devam ettik. Duvar arkamızdan kapanmıştı. Artık geriye dönüş yoktu. O ejderhayı bulacak ve onu bizimle olmaya ikna edecektik. Tabi eğer bizi kızartmazsa.

Mathius durduğunda onun koluna çarparak ben de durmuştum. Avcunda ateşimsi ışık topunu oluşturup yüzüme tuttu. Işık ışınları aniden etrafı aydınlatınca gözlerim kamaşmıştı. Gözlerimi kısarak Mathius'a baktım. Onun da yüz ifadesi benimkisi ile aynıydı. Beni süzdükten sonra bir kelime fısıldadı. Fısıldadığı şeyleri duymuyordum ama büyüyü yaparken gözlerinin kehribar rengine döndüğünü görüyordum. Avcunun içindeki ışık biraz daha arttı. Işığı etrafımıza tutup incelemeye başladı.

Zindanların olduğu yerde olmalıydık. Ancak buralara pek bakım yapıldığını sanmıyordum. Su damlalarının sesi kulağımı dolduruyordu. Tuhaf metalik bir koku etrada hakimdi. Bu koku biraz midemin bulanmasına neden olmuştu. Duvarlar o kadar da eski görünmüyordu ancak büyülü bir havası da vardı.

Mathius bir adım ilerlediğinde hışımla arkasından harekete geçtim. Koluna sarıldığımda kıkırdadı. Omzumla koluna vurdum. Dalga geçmesi umrumda değildi. Buraya gezmeye gelmemiştik. Ejderha avlayacaktık.

"Daph, burası sana konağın zindanlarını andırıyor mu?" Dediğini düşündüm. Oranın bende bıraktığı etkiyi sanırım bir daha asla yaşayamayacaktım. Zaten yaşamak da istemiyordum. Orası daha farklıydı. Ben o konağa aittim. Parçası gibiydim. Tabi o zamanlar. Şimdi konak diye bir şey kalmamıştı. Burası da bana uzak gelmiyordu ancak konak gibi de değildi.

"Pek fazla sayılmaz. Konak daha farklıydı."

"Nasıl yani? Zindan zindandır."

"Evet, orayı pek sevdiğim söylenemezdi ancak oranın bir parçasıydım ben. Oradaki zindanlarda kilitli dururken konakla aramda daha fazla etkileşim olduğunu düşünüyorum."

"Delisin sen."

"Öyle söyleme, o konakta bir sürü ruh vardı. Hepsi benim onları kurtarmamı bekliyordu. Şimdiyse huzurlular."

"Kötü anlamda demiyorum Daph, sen de deli cesareti var. Bu her zaman senin işini kolaylaştırıyor."

"Samhain'i biliyor muydun? Yani perdenin geçici olarak kapalı kaldığını."

"Samhain'i biliyorum ancak senin anlattığın şu Cheriour MacAvoy denen adamın hikayesini bilmiyordum. Bizim diyarlarımızdan bu denli kötüler çıkar. Çıkmaya da devam edecektir. Sen sadece kendi kötünü yenmişsin Daph."

"Evet, çıkmaya devam ediyor. Baksana, Brandon kim bilir şuan ne haldedir?"

"Güçlü biri olduğunu düşünüyorum. Eğer Apollon ona bir görev verdiyse bu onun kendi türünde üstün olduğunu gösterir." Cevap vermedim. Beraber biraz yol almıştık. Yürüdüğümüz koridor gittikçe karanlıklaşıyor ve daralıyordu. Tabi heyecanım da artıyordu. "Daph, ejderhayı görünce sakın çığlık atma tamam mı?"

"Çok basit bir şeymiş gibi söylüyorsun Mathius, hep aynı şeyi yapıyorsun."

"Daph, o yaratıklardan da korkmuştun ama ne kadar aptal olduklarını gördün."

"Ejderha onlar gibi değil. Daha büyük ve daha bilge bir ejderha o."

"Bence bizi anlayışla karşılayacaktır."

"Bence bizi önce kızartmaya çalışacaktır."

Mathius durup bana baktı. Gözleri kısılmıştı. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Biraz birbirimizi süzdükten sonra gülümsedim.

"İddiaya girelim mi?" Cümlem bittiği gibi Mathius kısa bir kahkaha atmıştı. Elini omzuma yerleştirip başını iki yana salladı. Alaycı bir ifadesi vardı.

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin