"Küçük kahinim..."
"Sana verdiğim yetenekleri kullanmayı sakın unutma. Elim hala üzerinde şu anda yanağını okşadığım gibi. Seni izliyor olacağım. Sana yardım edeceğim. Kirke'nin dediklerini unutma. Büyücü çocuğa yardım edeceğini biliyorum. Druidime ulaşmak istediğini de biliyorum. Ona ulaştığında sakın dehşete kapılma."
"Bazen görünenlerin doğruluğu görünmeyenlerin doğruluğundan daha yanlıştır."
Apollon yanıma gelmiş gibi irkildim. Sanki yeniden yanağıma dokunuyormuş gibiydi. Dedikleri, sesi zihnimin içinde yankılanıyordu.
"Çocuğa ulaştığında, Morrigan'a yakalanmamanız gerekiyor. Morrigan'a karşı tedbirinizi alın. Büyücüye yardım etmek istiyorsun. Bunun için Kirke'ye de söz vermiştin. Ona yardım ederken sakın karşına çıkacakların aklını karıştırmasına izin verme."
"Çocuğa ulaştığında duygularına yenik düşme."
Cheriour'un sesi zihnimde yankılanınca tekrar irkildim. Mathius bana daha sıkı sarılıp sırtımı sıvazlamaya devam etti.
Sağlıklı düşünemiyordum. Sürekli acımı hissediyordum. Bilmediğim şeyler vardı. Gördüklerimin arkasında neler olduğunu bilmiyordum ama acımı şu anda dindirmeye yetmezdi. Yanaklarımda ki yaşları sildim. Denize odaklanmıştım. Hala durgundu. Benim içim de fırtına koparken denizin bu kadar durgun olması da beni geriyordu.
"Daph, titriyorsun..." Mathius avcunu alnıma yasladı. "Ateşin hala var."
Kendimi hasta hissetmiyordum. Mathius, yüzümü kaldırıp bana baktı. Onun da yüzü asıktı. Gözlerinin akının kızardığı anlaşılabiliyordu.
"Güvenim neden her seferinde sarsılıyor?" Başımı tekrar Mathius'un omzuna yasladım. "Bu kadar şeyi bunu görmek için mi yaşadım?"
"Karşımıza bunların çıkacağını bilemezdik. Mantıklı bir açıklaması mutlaka vardır."
"İlk defa onu hissetmek istemiyorum Mathius."
"Ben de birçok kez bunu yaşadım."
Başımı kaldırıp ona baktım. Ağlamam geçmişti ama kendimi hala berbat hissediyordum. İkinci bir ağlama krizine girmeye de hazırdım.
"Sinirlisin." Sert bakışlarını bana çevirdi. O da iyi değildi. İksir yüzünden de neden böyle olduğunu anlayamıyordum. "Tavrın değişti. İfaden. Seni hissedemiyorum ama bir şey olduğu kesin."
"Senin için üzüldüm."
"Yalan söylüyorsun." Cevap vermeyip durgun denize bakmaya başladı. Doğrulup başımı ellerimin arasına aldım. Başımı ovmaya başladım. Şu ana kadar yaşadıklarım şu anda yaşadıklarımın yanında hiçbir şey kalmıştı. Avuçlarımla gözlerimi ovuşturdum.
"Mathius, Rathalos'u da buraya çağırmalıyız." Başı ile beni sallayıp doğruldu.
Rathalos'un adını iki defa haykırması yetmişti. Ejderhanın silueti karanlık gökyüzünde belirmişti. Hemen yanımızdaki iri kayanın üzerine indiğinde iyi bir şeyler olmadığını anlamış olmalıydı. Konuşmak istemediğim için alnıma dizlerime yasladım. Mathius, Rathalos'a olanları anlatırken kulaklarımı olabildiğince tıkamıştım. Duymak istemiyordum.
"Kahin, görevin sadece çocuğu bulmak değil." doğrulup Rathalos'a baktım.
"Artık onu bulmak istemiyorum." diyerek kayanın üzerinden indim. "Kulübeye dönmek istiyorum."
İkisi de sesini çıkarmadı. Mathius ile birlikte Rathalos'un sırtına çıktık. Rathalos hızla harekete geçti.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...