B46

289 35 0
                                    

~Mathius'un ağzından~

Bu işi artık bitirmem gerektiğini düşünüyordum. Beira ile aramdaki mesele çok fazla uzamıştı. Gece boyunca bunu düşünmüştüm. Artık babamı kurtarmam gerekiyordu. Savaş ya da geçmişim ve geleceğim de önemliydi ancak şu anda babam hepsinden önde geliyordu. Onu iyileştirecek tek şey Beira'daydı ve onu ondan almalıydım.

Geçmişimi kısmen bilmeme rağmen merak ettiğim şeyler vardı. Annemi tanımıyordum. O da bir büyücüydü. Babam gibi normal bir insanla evlenmeyi tercih etmişti. Ben doğduktan kısa bir süre sonra da ölmüştü. Aslında babamın anlattığı kadarıyla onu tanıyordum. Beni sürekli anneme benzetirdi. Pozitif olmaya çalışmam, ilgi alanlarım, konuşma şeklim... Dış görünüşümse babama benziyordu.

Annem çiçekleri çok severmiş. Ben de çok seviyordum. Annem resim yapmayı çok severmiş. Ben de resim yapmayı çok severdim. Annem sürekli iyi biri olmaya çalışırmış. Peki ya ben? Ne kadar iyiydim? İyi olmaya çalışıyordum. Kirke'ye olan inancımı yok etmemeye çalışıyordum. Peki, iyiliğe olan inancım bana yardım edecek miydi?

Merlin'in soyundan geldiğimi biliyordum. Büyü ben doğduğumdan beri çevremdeydi. Beni bugüne kadar getiren de oydu. Babamın bana bıraktığı şifreli haritanın neredeyse tamamını çözebildiysem bu büyüm sayesindeydi.

Son bir görevim kalmıştı. Morrigan'ın saç teline ihtiyacım vardı. Onu alabilecek miydim bilmiyordum. Kirke'ye bir söz vermiştim. Sözümü yerime getirmem gerekiyordu. Bunu Daph'e anlatmadan ondan yardım istemeliydim.

Öncelikle planım ise Beira'dan panzehri almaktı. Sonrasında neler olur bilemiyordum. Hayatta kalmayı başarabilirsem -ki başarabilecek miyim onu da bilmiyordum- görevimi tamamlayacaktım. Merlin'i görmek istiyordum ve daha sonra da babamın benden bulmamı istediği kişiyi arayacaktım. Babam sadece onu bulmamı istemişti. Aradığım kişi hakkında hiçbir şey bilmemek canımı sıkıyordu.

Sıkıntıyla derin bir iç çektim. Aklım o kadar doluydu ki... İlk defa başladığım bir işi bitiremeyeceğim diye korkuyordum.

Dediğimiz gibi ikişer gruplara ayrıldık. Brandon ve Daph tepenin diğer tarafına giderken Bran ve ben de onların zıt yönünde hareket etmiştik. Beira'yı bu tepe de, hatta Daph'in tutsak edildiği mağarada bulacağımızı biliyordum.

Bir zamanlar ona olan sevgimin kırıntıları sayesinde onu az da olsa hissedebiliyordum. Bunu Daph'e anlatmamıştım ancak Beira ile benim aramda onlarınki gibi olmasa da ince bir bağ vardı. Beira kötüye yanaşmadan önce gerçek sevgisini bana sunmuştu. Ben de sunmuştum.

"Yıllar önce Brandon'ın bir atasının zamanında yaşıyordum." Bran'in sesi beni kendime getirmişti. Dönüp ona meraklı bir bakış attım. "Aynı köydendik. Pis işlerinin çoğuna tanık olmuştum. Bir gece yine Apollon'un yasaklarından birini çiğnerken onu görmüştüm. Bu sefer o da beni görmüştü. O gece hayatım değişti. Sanırım herkesin gerçekten hayatta bir dönüm noktası oluyor. Kötülüğe bu kadar yaklaştığımı görmemiştim. O gece bana bir taşa ulaşmak istediğinden falan bahsetmişti. Edis sana belki bahsetmiştir."

"Hatırlıyorum. Akuamarin taşından bahsediyor olmalısın." dedim. Beni onaylayarak devam etti.

"Evet. O taşın diğer parçalarını arıyordu. Bunun için bir kâhin ile anlaşmıştı. Kâhin onun isteklerini yerine getiremediği için kâhini öldürmüştü. Bu büyük bir günahtı. O kâhin öldüğünde kendilerine has bir ritüelle gömülmesi gerekiyordu ancak o adam kâhini ortadan kaldırmak istedi. Beni öyle etkisi altına almıştı ki ona yardım ettim. Kâhinin ölü bedenini yok ettik. Bu yüzden Apollon beni cezalandırdı."

"O adam seni etkisi altına almışsa Apollon neden seni cezalandırıyor."

"Çünkü bu tarz anlarda Apollon'u anımsayıp ona sığınmamız gerekir. Benim ise aklımın ucundan bile geçmedi."

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin