B36

300 40 0
                                    

~Mathius'un ağzından~

Karşımda gördüğüm manzara beni keyiflendirmişti.

Brandon bu kadar zaman içerisinde kendine bir ordu yaratmakla meşgulmüş. Üstelik bu ordu dünyevi bir ordu değildi.

Karşımda bir sürü ışıldayan ruh vardı. Şu anda hepsi uyuyordu. Uyandırılmayı bekliyorlardı. Uyurken güçleniyorlardı. Brandon'ın ruh ordusu onlara karşı kullanacağımız en güçlü askerlerdi.

Brandon bu kadar ruhu nasıl toplamıştı?

Daph'in tanıştığımızda anlattığı hikaye kafamda canlandı. Konağa hapsedilmiş ruhların yeni efendisi olmuş, ruhları o konaktan kurtarmıştı. Ve bu sefer ruhların kendisine yardım etmesini istiyordu.

İşte şimdi Brandon'ı takdir etmiştim. Ruh ordusunun dışında insanlardan oluşan bir grup ordusu daha vardı. Tabi insan ordusunun başına da kızıl sakalı koymuştu.

Tek ihtiyacı ise büyü ve ona yardım edebilecek bir yaratıktı. Bizi bu yüzden yanına tereddüt etmeden almıştı. Bir de Daph etkeni vardı tabi.

"Ruhlar savaş günü uyanacaklar." 

"Güçlenmiş bir şekilde uyanacaklar." dedim. Henüz uyurken bile bu kadar parlamaları gerçekten güçlü oldukları anlamına geliyordu.

"Senden onları koruman için de bir büyü yapmanı isteyeceğiz."

Sadece başımı salladım. Kirke'nin bana öğrettiği büyüyü kullanacaktım. 

"Onlara dokunabilir miyim?"

"Onlar birer ruh dokunsan bile hissedemezsin."

"Denemeden bilemeyiz koca adam." Diyerek ruhların arasında dolanmaya başlamıştım. Tekli sıralar halinde havada asılı duruyorlardı. Onlardan korkmuyordum.

Önümde duran ve parıldayan kadın siluetine baktım. Sol eli yumruk şeklindeydi. Sağ eli açıktı. Uzanıp eline dokunmak istedim. Parmaklarım onun uzun parmaklarına dolandığında irkildim. Elimin onun elinin içinden geçeceğini düşünüyordum ama öyle olmamıştı. Aksine parmaklarım onunkilere sıkıca kenetlenmişti.

Ruh bir anda daha fazla ışıldamaya başladı. İrkilerek geri çekilmeye çalıştım ancak başaramadım. Ruh elimi sıkıca kavramıştı. Şaşkınlıkla ruha baktım. Onu uyandırıp rahatsız ettiğimi sandım ancak hala uyku halindeydi.

Elim ısınmaya başlamıştı. Kaşlarımı çatarak ruhu izledim. Parıldaması artıyordu. Bakışlarımı kızıl sakala çevirdim. O da merakla beni izliyordu.

Ruhun parıldaması azalırken yavaşça elimi bıraktı. Hızla elimi kendime çekip bileğimi ovdum. Ruhun yanından hızla ayrılıp kızıl sakalın yanına geldim.

"Artık çıkabiliriz. Görmem gerekeni gördüğümü düşünüyorum."

"O ruh uyurken senin burada olduğunu nasıl anladı merak ediyorum doğrusu. Bunu Brandon'a anlatmalıyız."

"Anlatırız." diyerek geldiğimiz yerden geri döndüm. Kızıl sakal peşimden geliyordu. Yaşadığım şey beni çok az etkilemişti. Korkmam, delirmem gerekiyordu ancak hiçbir şey yoktu. Hızlı adımlarla yukarı çıktım. O ruhun kime ait olduğunu ve sol elinin neden yumruk halinde olduğunu merak ediyordum. Benim büyücü olduğumu anlamış olabilirdi.  

Hana geri dönmüştük. Gidip masaya oturdum. Düşünmem gerekiyordu. O ruh uyandırılmamıştı. Beni nasıl hissetmişti? O ruh kimdi? Benimle iletişime mi geçmek istemişi? Ona tekrar nasıl ulaşabilirdim? Brandon'a sorsam bana kim olduğunu söyleyebilirdi belki de. Elinde sakladığı şey ne olabilirdi? Aniden soru silsilesi zihnimi istila etmişti. 

THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin