~Mathius'un Ağzından~
Rathalos'un üzerindeyken devi ve Daph'i görebilmiştim. Devin üzerine geldiğimiz de düşünmeden devin ensesine atladım. Devin ensesinde hızlıca hareket etmeye çalışıyordum. Daph'i kurtarmam gerekiyordu.
Daph, ilk defa adımı böyle içten ve korkuyla bağırmıştı. Rathalos'ta aynısını demişti. Sesi bize ulaştığı anda ne tarafta olduğunu anlamıştık.
Dev çok debelenemeden yaşam damarını bulmuş ve hançerini saplamıştım. Dengesini kaybedip yere düşerken avcunun yavaşça açıldığını gördüm. Daph'i serbest bırakmıştı. Rathalos beni pençesinin arasına alırken Daph'in sertçe dev ile birlikte yere düştüğünü gördüm. Sırtı ve başı sertçe yere çarpmıştı.
"Daphne!" sesimin ona ulaştığını biliyordum. Başı sağ tarafından sol tarafına düşerken devin kolu Daph'in üzerine düşmüştü. "Olamaz! Daphne!"
Daph, yerde öylece uzanıyordu. Onu böyle görmek canımı yakmıştı. Burada ne işi vardı? Nasıl buraya gelmişti?
Rathalos ateşini devin bedenine üflemişti. Devin vücudu bu büyülü ateş ile yok olmuştu. Tozlar etrafta uçuşurken Rathalos beni yere bırakmıştı. Ayaklarım yere bastığı anda koşarak Daph'in yanına gittim. Gözleri yarı kapalıydı.
Yanına çömeldiğimde bilincinin tamamen kapalı olduğunu gördüm. Yavaşça başını tutup kaldırdım. Hissettiğim sıcak ve yapışkan kan beni dehşete düşürmüştü. Ellerim titremeye başlamıştı. İlk defa bu kadar dehşete düşüyordum. Soğukkanlılığım beni terk ediyordu.
"Kadim dostum, Kahin'i buradan götürmeliyiz."
"Rathalos, ona yardım edemez misin?" Büyük irisleri kısılmıştı. Dikkatle bir kolumu bacaklarının alından geçirdim. Diğer kolumu da başının altından. Daph'i sıkıca tutarak yerden kaldırdım. Rathalos beni pençesiyle tutarak havaya kaldırdığında Daph'i daha da sıkı tutmaya çalıştım.
"Daphne, neden buraya kadar geldin?" mırıltılarımı duymayacağını biliyordum ama sanki beni dinliyormuş gibi geliyordu. Onu bu kadar sessiz ve sakin görmemiştim. Korkuyordum. Ona bir şey olsun istemiyordum.
Onu buraya getiren bir şey olmalıydı. Yoksa o çocuk yüzünden miydi? Daph'i görmüş ve ona kötü davranmış olabilir miydi? Hayır, sanmıyordum. Daph, o çocuğu bana o kadar güzel anlatmıştı ki o çocuğun Daph'i üzecek bir şey yapacağını sanmıyordum.
Brandon'ın bir şeyler planladığının farkındaydım. Beira'nın kötü biri olduğunu anlayamayacak kadar saf olmadığını biliyordum. Beira'yı kullanıyor olabilirdi. Mantıklı olan buydu. Benim de üzerime bir lanet kalsaydı, lanetten kurtulmak için her yolu denerdim. O çocuğu savunmak da istemiyordum. Daph bu haldeyse onun yüzündendi. Belki de ufak bir hareketi yüzünden Daph ondan kaçmak istemişti. Her şey olabilirdi.
Daph'in başından gelen kan beni korkutuyordu. Babama çok kez bakmıştım ama açık yarası olan birisine hiç bakmamıştım. Ona nasıl yardım etmem gerektiğini bilmiyordum. Rathalos'un bana yardım edeceğini düşünüyordum.
Rathalos, hızlıca uçmuş bizi güvenli bölgemize getirmişti. Dikkatle ayaklarımı yere bastım.
"Kahini yere yatır, kulübeden temiz su getir. Başından akan kan kurumuş. Yarası derin değil."
Yavaşça Daph'i yere yatırdım. Çok solgun görünüyordu. Hastalıklı gibiydi.
Koşarak kayaların çevresini dolanmaya başladım.
Kulübeye gelmem uzun sürmemişti. İçmek için ayırdığımız sudan birazını derin bir tasa doldurdum. Temiz bir bez bularak hemen kulübeden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VISION-Mystic Truths (GÖRÜŞ-Mistik Doğrular)
FantasyHayatın karşımıza neler çıkarabileceğini asla tahmin edemeyiz. Yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız olayların sizin yaşınızla, ruh sağlığınızla ya da olgunluğunuzla hiçbir alakası yok. Yokmuş. En azından hayat bunun bir örneğini bana y...