Bölüm 32

19.3K 912 165
                                    

                  Ne kadar zamandır hapsolduğumu bilmediğim bu çölde yine bir ileri bir geri gidip dolaşmaya başladım. Ayaklarım sıcak sarı kumlar arasında zorlukla hareket ediyordu zaten hava sıcaktı birde durmadan kafamın üzerinden uçup duran akbabaların çıkarmış olduğu sesler beni daha da sıkıyordu. Güneşin tam tepemde beni baştan aşağı ısıttığı ve artık yürüyemeyecek bir duruma geldiğim zaman kendimi uzakta gördüğüm büyük kaktüslerin altına doğru sürüklemeye başladım. Birkaç uzun adım sonucunda kaktüsün altına geldiğim zaman oturdum ve elimi kafama götürüp sıcaklığıyla beni bayıltan güneşi bir dakika olsun susturdum. Bu çöle nasıl geldiğimi bilmiyordum, uçsuz bucaksız ve ne kadar uzağa bakarsam bakayım tek gördüğüm şeyin kum tepeler olduğu bu çölden kurtulacağım zamanı iple çekiyordum. Acıkmıyordum, susamıyorum ama ne zaman yürümeye başlasam deli gibi yoruluyordum. O yüzden gün içinde biraz yürüdükten sonra kendimi bir kaktüs ağacının altına gizleyip sessizce bekliyordum. Etrafımda uçan akbabaların benim ölüp gitmemi ve leşimi yemek için beklediklerini biliyordum ama her seferinde bunu düşünmeyerek başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Ama bütün anılarım silinmiş gibiydi tek hatırladığım şey buraya geldiğim zamanki anılarımdı. Yere uzanıp cenin pozisyonunda beklemeye başladığım sırada güneş daha da bedenimi yakmaya başladı. Gözlerimi biraz olsun kapatıp üzerime doluşan akbabaların çıkardığı o korkunç sesleriyle tekrardan açtım. Bir daire şeklinde kafamın tepesinde uçtuklarını görünce hemen doğruldum ve ellerimle onları kovalamayı denedim. Ama korkmuyorlardı ve ben onları kovmaya çalıştığım zaman daha da kızıp üzerime üzerime doğru geliyorlardı. Bende daha fazla dayanamadım ve var gücümle koşarak onlardan uzaklaşmayı denedim. Ben ne kadar kaçarsam kaçayım hepsi benim olduğum tarafa doğru uçmaya devam ediyorlardı, artık ayaklarım yorulduğu ve adım adamaz bir hâle geldiğim zaman ak babalardan birini üzerime doğru uçtuğunu gördüm. Ve o anda ellerimle yüzümü siper ederek onun yüzüme zarar vermemesi için kendimi korudum.

                "Emir beni duyabiliyor musun?" Çölün ortasında duyduğum sesle hemen ellerimi yüzümden çektim ve etrafa bakmaya başladım.

                Bana seslenen kişiden korkmuş olacaklar ki ak babalar bağırıp çağırarak benden uzaklaşmaya başladılar. Tam o anda çölü kaplayan kum fırtınasının bana doğru geldiğini görünce hemen arkama bakmadan koşmaya başladım. Koşuyordum ama kum fırtınası o kadar hızlıydı ki birazdan beni içine alacağını biliyordum. Daha fazla dayanamayıp durduğum sırada kum fırtınası beni de içine alarak dönmeye başladı. Tek gördüğüm şey etrafımda dönen kumlardı ve ben o kumların arasında öylece dona kalmıştım. Gözlerimi kapattım ve ne olacaksa olsun diye beklemeye başladım. Üzerime değip geçen kumları artık hissetmediğim zaman gözlerimi açtım. Beyaz bir ışığın gözlerime tutulduğunu görünce ister istemez tekrardan kapattım ve sağ elimi kaldırıp ışığı susturmayı denedim. Ama sol kolumu hareket ettiremiyordum, sanki bir şey kolumu tutuyordu. Işık gittiği sırada tekrardan gözlerimi açtım ve doktor önlüklü, bir adamın başımda dikildiğini gördüm.

                "Merhaba Emir, ben Doktor Şevket." Dedi doktor olduğunu düşündüğüm adam.

                Hemen ben neredeyim diye bakmak için doğruldum, boynumda beliren acıyla ve kolumdaki yanmayla neye uğradığımı şaşırarak küçük bir acı haykırıştan sonra tekrar kafamı geri yatırdım.

                "Sakin ol, daha tam olacak iyileşemedin." Dedi doktor gülümseyerek.

                "Ne oldu bana, neredeyim?" Dedim yıllar sonra kendi sesimi ilk defa duymuş gibi hissediyordum.

                "Silahlı bir saldırıya uğradın, boğazından ve omzundan yaralandın.Hastaneye geldiğin zaman çok kan kaybetmiştin ve seni ameliyata aldığımız sırada Laringeal Spazm'ı geçirdin." Dedi, bana daha da yaklaşarak.

Tuhaf Bir Evcilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin