Hayatımda ikinci kere şarap içiyordum ve ilk şarap içtiğim günü hatırlamak dahi istemiyordum. Çünkü epey dağıttığım ve asla toparlanamadığım bir gündü. Ondan sonra bir daha içki içmeyeceğim konusunda en başta Bartu'a ve daha sonrada kendime söz vermiştim. Fakat az önce içtiğim şarabın tadı damağımda kalmıştı. Şarabı daha ağır ve acı diye hatırlıyordum fakat bu içtiğim gayet soft ve bir o kadarda tatlıydı. Şaraptan şaraba değişiyordu sanırım bu kural. Bende kendimi tutamadan bir yudum daha içtim. Son olacağını söyleyip bir yudum daha aldım, hâlâ kendimde olduğumu ve hiçbir şekilde etkilenmeyeceğime inanıyordum.
"İstersen yavaşla biraz çarpmasın seni." Dedi Kuzey gözlerini şaşkın şaşkın bana dikerek.
"Yok sorun değil zaten çok hafif bir şarap seçmişsin." Dedim, sanki kırk yıllık şarapçıymışım gibi birde yorum yapıyordum.
Garsonun getirmiş olduğu tabağa bir yabancıya bakıyormuş gibi birkaç saniye baktıktan sonra ilk iş olarak bıçağı elime alıp antrkot olduğunu düşündüğüm eti küçük parçalar halinde böldüm. Birkaç küçük parçaya böldükten sonra bir parçasını dudaklarıma doğru götürdüm ve dişlerimin arasına alıp biraz çiğnemeye başladım. Ağzımda yavaş yavaş dağılan et ve sosun vermiş olduğu güzel tatla Kuzey'in iyi bir seçim yaptığını düşündüm. Birkaç parça daha eti aynı şekilde çiğnemeye başladığım zaman daha iyi öğütebilmek için şarabımdan da ara ara içmeyi unutmuyordum.
"Beğendin sanırım yemek yerken kaybolduğuna göre."
"Hı evet çok beğendim, iyi seçim." Dedim ve ağzım dolu konuştuğumu fark edip hemen sustum.
Bir yandan yemeği yiyip bir yandan da şarabı içmeye kendimi o kadar kaptırmıştım ki ikinci kadehe geçtiğimi ve ondan sonra üçüncü kadehe geçtiğimi fark etmemiştim bile. Hiçbir şey olmamış gibi Kuzey'in her söylediği cümleyi kafamla onaylıyordum ve ona katılıyormuş gibi tepkiler veriyordum ama sanırım yavaş yavaş şarabında etkisiyle kafamın bir tarafı uyuşmaya başlamıştı. Birkaç saat yemek yiyip sohbet ettikten sonra havanın hafif karardığını fark ettim tabiki kendimi sabahtandır içtiğim kadehe o kadar adamıştım ki havanın karardığını bile fark etmemiştim.
"İyi misin?" Kuzey, telaşlı bir şekilde bilmem kaçıncı kere içtiğim şarap kadehimi kaşlarıyla gösteriyordu.
"İyiyim gayet iyiyim. Hatta çok iyiyim. Bana bak bu şarabın içine bir şey falan koydurmadın dimi? Beni uyutup eve falan atmayacaksın. Ah gerçi aynı evde kalıyoruz, pardon aynı oda da unutmuşum." Dedim, kelimeleri ben seçmiyordum gelişi güzel bir şekilde ağzımdan çıkıp gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Kuzey yine büyük bir kahkaha kopardı ve elini tekrar yudum almak için uzattığım kadehe doğru uzattı : "Bence bu kadar yeter, yoksa eve seni zor taşıyacağım gibi geliyor." Dedi.
"Ah saçmalama! Sen bana sarhoş mu oldun diyorsun yoksa?" Dedim, parmağımı ona doğru uzatıp devam ettim: "Çıldırmışsınız siz Kuzey Karacaoğlu!"
"Ben mi çıldırdım yoksa sen mi Emir?" Dedi ve tekrardan gülmeye başladı.
Güldüğünü görebiliyordum ama gözüme hafif bir perde inmişti ve o perde benim hoşuma gitmeye başlamıştı. Elimi tekrardan kadehe uzattığımda başımızda dikilen garsonun şarap şişesini masadan kaldırdığını gördüm ve hemen şişeye elimi atıp son birkaç yudum kaldı mı diye baktım ve tekrardan kadehime doldurdum.
"Hayır, henüz bitmemiş neden götürüyorsun?" Dedim elimdeki kadehi havaya kaldırıp "Kuzey, bundan bir şişe daha söyler misin birkaç kadeh daha kaldırmak istiyorum." Diye ekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bir Evcilik Oyunu
Romansa"Bazen bir erkek sana bütün kadınları unutturur." "Aşkın cinsiyeti yoktur." Yıllardır ailemin baskısıyla hiçbir şey yaşayamamış bir çocuk olarak sessiz hayatıma devam ediyordum ta ki başka bir şehre kaçana kadar. Evet, hayatım boyunca yapmak is...