Yıllar önce Hollanda Vondelpark'da...
Genç adam gözlerini gölün içinde oynayan kuşlara dikmiş, ağaçların kokusunu içine çekip biraz huzur buluyordu. Çünkü son günlerde yaşadığı şeyler ona çok ağır gelmişti ve yıllardır birlikte olduğu adamı hiç tanıyamadığını anlamıştı. Meğer sevdiği adamın ona göstermediği bir yüzü daha vardı ve o yüzü gördüğü zaman çocuk hayatında daha önce hissetmediği bir korkuyla sarsılmıştı. Sevdiği adam, babasının onu yıllardır kandırdığını aslında gerçek babası olmadığını öğrendiği zaman nasıl çılgına döndüğünü ve babasının üzerine atladığını görünce korkuyu bütün iliklerinde hissetmişti. Her ne kadar sevdiği adamı durdurmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Sevdiği adam, babasının suratına geçirdiği yumruklar yüzünden çocukça çığlık çığlığa onu durdurmaya çalışmıştı. Sonunda pes edip babasını bırakınca onu dışarı çıkarmıştı. Ama adamın yüzünde gördüğü nefreti hissetmişti, nefes alıp verişleri arasında sıktığı dişleri ve gözlerinin altındaki karanlıkla bunun son olmayacağını anlamıştı. Zaten ertesi sabahta sevdiği adamın babası arabasında ölü bulunmuştu. Çocuk bu olay tekrar aklına geldiği için titredi ve ellerini montunun cebine soktu. Acaba gerçekten babasını öldüren yıllardır aşık olduğu adam mıydı? Gerçekten bu kadar kötü olabilmiş miydi?
"Şafak..." Çocuk birden arkasında duyduğu sesle irkildi ve kafasını çevirdi.
Sevdiği adam yavaş adımlarla onun yanına doğru geliyordu. Siyahlar içindeki bu adam daha önce hiç görmediği bir nefretle ona bakıyordu.
"Savaş ne işin var burada?" Diye sordu çocuk, şaşırarak.
Savaş, bir şey söylemeden ona doğru yaklaştığı zaman Şafak'ta arka arka gitmeye başladı. Ama daha fazla gidemiyordu çünkü göl tam arkasındaydı. Olduğu yerde durduktan sonra ona doğru yaklaşan Savaş'ın yüzüne bakmaya devam etti.
"Bir şey mi oldu?" Diye sordu tekrardan korkarak çünkü Savaş'ın bu bakışlarını en son gördüğünde çok kötü şeyler olmuştu.
"Evet oldu." Dedi Savaş ve birden durdu.
"Bunca yıl beni nasıl kandırdığını, gözümün içine baka baka nasıl yalan söylediğini öğrendim." Dedi Savaş, tıslar gibi.
Şafak, duymuş olduğu şey karşısında bedenine yayılan titremeyle adeta dona kaldı. Çünkü bu gerçekti, onca yıl Savaş'ın baba dediği kişinin aslında gerçek babası olmadığını biliyordu. Onun bir evlatlık olduğunu ve babası dediği kişinin aslında Savaş'ı kendine aşık etmesi için tuttuğunu da...
"Öyle bir şey yok." Dedi Şafak, küçük bir kedi gibi mırıldayarak.
"Ya öyle demek." Savaş adımlarını hızlandırdı ve Şafak'ın karşısına geldiği zaman durdu.
"Gözlerimin içine baka baka yalan söyledin. Neyse ki babam dediğim sahtekar adam bana her şeyi ölmeden önce anlattı." Dedi Savaş, dalga geçer gibi üzülmüş numarası yaparak.
"Savaş, ben... Yani... Seni gerçekten seviyorum... Oyun değil..."Şafak her ne kadar toparlamaya çalışsa da yolun sonuna geldiğini anlamıştı.
"Buna inanacağımı mı sanıyorsun? Her oyunun bir sonu vardır Şafak ve benim nasıl bir oyuncu olduğunu biliyorsun." Dedi Savaş ve ellerini Safak'ın beline doğru uzattı.
Daha sonra cebinden çıkardığı bıçağı çocuğun savunmasız bedenine doğru sapladı. Çocuk sessiz bir feryattan sonra Şavaş'ın kolları arasında kendini serbest bıraktı. Gözlerini Savaş'ın nefretle bakan gözlerine dikti.
"Oyun bitti." Dedi Savaş ve bıçağı Şafak'ın bedenine defalarca sokup çıkardı ta ki bütün nefretini akıtana ve çocuk ölene kadar...
Daha sonra çocuğun ölü bedenini göle fırlattı ve cebinden çıkardığı sigarasını yakarak oradan uzaklaşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bir Evcilik Oyunu
Romance"Bazen bir erkek sana bütün kadınları unutturur." "Aşkın cinsiyeti yoktur." Yıllardır ailemin baskısıyla hiçbir şey yaşayamamış bir çocuk olarak sessiz hayatıma devam ediyordum ta ki başka bir şehre kaçana kadar. Evet, hayatım boyunca yapmak is...