Bölüm 36

17.2K 1.1K 212
                                    

Araba İzmit'in sokaklarında küçük bir tur attıktan sonra az önce korumaya tarif ettiğim kafenin önünde durdu. Koruma benden önce inip kapımı açtığı zaman huysuz bir şekilde iç çektim.

"Bir kolum sağlam hâlâ kapı açabiliyorum. Bu arada seninle bir anlaşma yapalım mı? Ben bu kafede otururken sende dikkat çekmeyerek arka masalardan birine otur. Çünkü beni korumaya çalıştığını biliyorum ama kafeye seninle girersem diğer insanların neler düşünebileceğini tahmin edebiliyorsundur her halde?" Dedim tek kaşımı kaldırıp zorlukla gülümseyerek.

"Peki efendim." Dedi koruma hemen.

"Ya bir de şu resmiyeti aradan kaldırsak çok iyi olur. Zaten aramızda en fazla beş yaş var. Bana Emir diyebilirsin ve bende sana..." Dedim ve adını söylemesi için bekledim.

Kendi ismini söyledikten sonra: "Bende sana Uğur derim olur biter." Dedim ve birlikte kapıya doğru yürümeye başladık.

Kafenin önünde biraz durduğum zaman bu kafeye ilk gelişim gözlerimin önünden bir film gibi geçmeye başladı. İlk gelişimin gösterimi birkaç saniye içinde bittikten sonra hemen ikinci gelişim gözlerimin önünde belirdi. Bu sefer daha fazla heyecanlanmadan hemen kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeriyi kaplayan balonları ve kolumdan tutup beni içeriye sokan Bartu'nun hayaletini sanki görür gibi olmuştum. Derin bir nefes aldıktan sonra ilk gördüğüm masaya oturdum, ben oturduktan sonra Uğur'da beni görebileceği bir masaya oturmuştu. Neyse ki gözlerini durmadan bana dikip bakmıyordu, telefonunu çıkarmış onunla uğraşıyordu. Garsona sert bir kahve söyledikten sonra Kuzey'i beklemeye başladım, yarım saat sonra buluşacağımızı söylemişti ve yarım saatin dolmasına tam otuz saniye kalmıştı. Telefonumu yavaşça masaya çıkarıp ön camı açarak yüzüme baktım. Ekrana doğru zorlukla gülümsedim, elimi hafifçe yüzümde gezdirdim ve şapkamı çıkarıp ters bir şekilde tekrar taktım. Tam telefonu masaya geri bırakmıştım ki Kuzey'in masanın başında duran bedeninin gördüm.

"Hoş geldin." Dedim, gözlerimle karşımdaki koltuğu göstererek.

Hiçbir şey demedi ve biraz yüzüme baktıktan sonra karşıma oturdu. Masaya oturduktan sonra gözlerime biraz daha baktı ve gözlerini benden kaçırdığı zaman sağlam kolumu kaldırarak garsonu çağırdım.

"Sert bir kahve daha lütfen..." Dedim garsona seslenerek.

Kuzey'e tekrar döndüğüm zaman gözlerinin sol koluma ve boynumdaki sargıya kaydığını fark ettim. Dokunsam ağlayacakmış gibi bana doğru baktığını görünce içimden bir şeylerin koptuğunu hissedebiliyordum ama şimdi eski konuları açmanın bir alemi yoktu. Çünkü onu buraya başka bir şey için çağırmıştım.

"İyileşiyorum. Birkaç haftaya bu sargılardan da kurtulacağım." Dedim zorlukla gülümseyerek.

"Emir, ben..." Tam cümlesini bitirecekti ki elini yumruk şekline getirip ağzına götürdü ve dişleriyle yumruğa bastırmaya başladı.

Kuzey'in karşımda ağlamamak için direnişini gördüğüm zaman az önce içimden kopan parçalar kalbime doğru saplanmaya başlamıştı.

"Kuzey lütfen, buraya bunları konuşmak için çağırmadım seni." Dedim, masadaki atmosferi dağıtmayı deneyerek.

Derin derin nefesler aldıktan sonra elini ağzından çekti ve gözünden huysuzca dökülen birkaç göz yaşını elinin tersiyle sildi. Göz bebeğinin etrafında oluşan küçük kırmızı damarlara biraz baktıktan sonra garsonun kahvelerimizi masaya bırakmak için geldiği sırada bedenimi masadan yavaşça geri çektim.

Garson kahveleri bırakıp yanımızdan ayrıldıktan sonra: "Daha iyi misin?" Dedim

O da gözlerini benden kaçırarak kafasını evet der gibi kafasını salladı. Karşımda sessiz bir şekilde oturan ve dokunsam tekrardan ağlayacakmış gibi duran Kuzey'e bakmaya belli bir süre devam ettim. Yüzündeki bütün detayları ezbere biliyordum ve o detaylar ne kadar uzak kalsak da aklımdan silinmemişti. Babaannem küçükken bir insanı unutmaya başladığın zaman ilk önce sesini unutursun daha sonra yavaş yavaş yüzünü unutmaya başlarsın derdi. Eğer sevdiğin biriyse bir daha onun sesini ve yüzünü hatırlamamak, en çokta bu üzer insanı derdi. Şimdi Kuzey'e baktığım zaman sesini ve yüzünü unutmadığımı anlamam, onun hâlâ kalbimde bir parça olarak yaşamaya devam ettiğinin kanıtı olmuştu. Kahvesinden küçük bir yudum almak için parmaklarını kahve fincanına uzattığı sırada düşüncelerimin arasından sıyrıldım ve gözlerim parmak boğumlarındaki yaralara kaydı.

Tuhaf Bir Evcilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin