Masamıza geçip oturduğum zaman hemen cebimden telefonumu çıkardım ve telefonumla uğraşıyormuşum gibi yaptım çünkü Savaş'la konuşmak istemiyordum. Ama onun bir yolunu bulup benimle konuşacağını biliyordum.
"Şu bahsettiğin broş bu mu?" Dedi Savaş, gözlerini açmış şaşkın bir şekilde yakamdaki broşa bakarak.
"Evet, anka kuşu..." Dedim bende merakını gidererek.
"Anka kuşunun diğer kuşların efendisi olduğunu biliyor musun? Evrendeki bütün kuşların efendisi..." Dedi sessiz bir şekilde.
Söylemiş olduğu şey yüzünden biraz şaşırdığım için tekrardan yüzümü Savaş'a çevirerek: "Hayır bilmiyordum." Dedim.
"Sendeki çok değerli bir broş ve benim broşum gibi eski olduğuna eminim." Dedi parmaklarını broşuma doğru uzatarak.
"Benim broşuma bülbül işlemişler, hani sana hikayesini anlattığım bülbülü... Sanırım gülle aynı kaderi paylaşıyoruz." Dedi ve cümlenin sonuna gelene kadar sesi yavaş yavaş düşmeye başladı.
Yüzüne yansıyan hüznü gördüğüm zaman ister istemez bende üzülmüştüm çünkü ölen sevgilisini hatırlamıştı.
"Sen çok şanslı birisin." Dedim onu teselli etmek için elimi omzuna doğru uzattım.
Yüzündeki hüzün biraz gittikten sonra gülümsedi : "Teşekkür ederim..." Dedi ve omzuna uzattığım elimin üzerine elini koyup biraz bekledikten sonra gözlerini benden çekip masaya dikti.
Az önce Savaş'ın benimle konuşmaması için evrene mesajlar gönderip duruyordum ama hüzünlenip kendi kabuğuna çekildiğini görünce üzülmüştüm. Yine kalbinin kırıldığını ve eskileri hatırlayıp içinde daha yeni yeni silinen acının tekrar belirdiğini yüzünde görebiliyordum. Ne yapabilirim diye kara kara düşünürken Savaş'ın telefonu çaldı ve birden müsaade isteyip yanımdan ayrıldı. Bende şaşkın bir şekilde masada tek başıma kalınca yanımdan geçen garsonlardan birini durdurdum ve tepsiden bir bardak beyaz şarap aldım. Şarabı birazdan içmek için masaya bıraktığım zaman birinin omzuma dokunduğunu görünce kafamı çevirdim.
"Babaanne!" Diye bağırıp hemen kendimi babaannemin kolları arasına bıraktım.
"Seni çok özlemişim..." Dedim sarılmamız bitip masaya oturduğumuz zaman.
"Bu özel günü kaçırmazdım her halde." Dedi babaannem göz kırparak.
Biraz oturup havadan sudan konuşmaya başladığımız sırada ben bir yolunu bulup konuyu Kuzey'in babaannesinin uğraştığı DNA meselesine getirmeye çalışıyordum ama bir türlü getiremiyordum. Kızarıp bozararak bir şeyler söylüyor daha sonra söylediğim şeyleri evirip çevirerek başka cümlelerde kullanıyordum.
"Oğlum sor ne soracaksan!" Babaannem yine her zamanki gibi bende bir şeyler olduğunu anlamıştı.
"Kuzey'in babaannesi meselesini soracaktım." Dedim sessizce.
"Hı o mesele..." Dedi babaannem ve kafasını biraz bana doğru yaklaştırdıktan sonra: "Zeliha Hanım'ın başına kötü bir olay gelmiş ve..." Tam konuşmasına devam ediyordu ki başımızda birinin dikildiğini fark edince sustu.
Bende konuşmanın en güzel yerinde araya biri girdiği için sinirli bir şekilde kafamı kaldırdığım zaman Kuzey ve ailesinin masamızın başında bize doğru baktığını görünce bir an nutkum tutuldu. Babaannem benden önce kalkıp hepsiyle tek tek selamlaştığı zaman ben hâlâ gördüğüm tablonun gerçekliğine inanamıyordum. Kuzey'in ailesi benim babamın kutlama yemeğine mi gelmişlerdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bir Evcilik Oyunu
Romance"Bazen bir erkek sana bütün kadınları unutturur." "Aşkın cinsiyeti yoktur." Yıllardır ailemin baskısıyla hiçbir şey yaşayamamış bir çocuk olarak sessiz hayatıma devam ediyordum ta ki başka bir şehre kaçana kadar. Evet, hayatım boyunca yapmak is...