Bölüm 35

18.1K 863 80
                                    

Otelden ayrıldığımız zaman kendimi yıllar sonra ev hapsinden çıkmış bir mahkûm gibi hissediyordum. Hemen Seka Park'a inip bütün gün denize karşı kitap okumak, bir şeyler yiyip içmek ve müzik dinlemek istiyordum. Kapıda bizi bekleyen arabaya doğru yürüdüğümüz zaman biz arabaya yaklaşmadan şoför hemen kapıları açtı ve biz de tek tek içeri girdik. Bu daha önce tatmadığım duygular karşısında epey bir şaşkındım. Etrafımızda bize nazik davranan, önünü ilikleyerek konuşan insanları görünce şaşırıyordum. Babamın bu kadar kısa bir sürede nasıl tanındığını ve herkes tarafından nasıl saygı kazandığını merak etmiyor değildim doğrusu. Bütün yol boyunca kafamı cama dikmiş bir şekilde sokakları izlemeye başladım. İnsan kalabalığını özlemiştim, durmadan koşuşturup bir yere gitmeye çalışan insanların sokakta bir oraya bir buraya süzülüşlerini, sokak satıcılarının insanlara gülümseyerek bir şeyler satışlarını ve yürüyüş yolu üzerindeki sokak sanatçılarının insanları biraz olsun mutlu edişini gördüğüm zaman hayata tekrar geri döndüğümü hissettim. Şoför yürüyüş yolunu geçtikten sonra yavaş bir dönüşle yukarı doğru çıkmaya başladı, araba daha önce tanıdık olduğum sokaklardan geçerken içimde beliren heyecanla acaba mı diye düşünmeye başladım.

"Baba bu yeni ev nerede?" Dedim, nefesim kesilmeye başlamıştı.

"Karacaoğul'larının yanındaki arazide." Dedi babam ve ben o anda şok olmuş bir şekilde cama bakmaya devam ettim.

Şoför Karacaoğlu'larının bulunduğu villaların önünden geçerken nefesimi tuttum ve o büyük kapı beni tekrardan vurulduğum ana götürdü. O gün hissettiğim kurşunun vücudumda bıraktığı etki ve etrafa yayılan barut kokularını sanki şuan duyuyor gibiydim. Şoför arabayı durdurduğu zaman istemsizce kapamış olduğum gözlerimi açtım ve hemen arabadan indim. Nefes nefese kalmış gibi derin nefesler alıp vermeye başladım.

"Baba sen çıldırdın mı neden buradan ev aldın? İzmit'de yer mi kalmadı?" Dedim nefes alışlarımın arasından.

"Evet kalmadı." Dedi babam, hiçbir şey olmamış gibi.

Karacaoğul'larına sırf inat olsun diye buradaki villayı tutmuştu, buna adım gibi emindim. Bahçenin duvarlarından kafamı uzatsam adamların evini görebiliyordum böyle bir yakınlık olabilir miydi?

"Ya hiç mi düşünmedin beni? O kapıda vurulduğumu falan?" Dedim, sinirli bir şekilde.

"Oğlum hepsi geride kaldı sanıyordum sen hayatına, kurulu düzenine geri dönecektin hani?" Dedi babam beni daha da sinir ederek.

Sinirli bir şekilde ona baktıktan sonra ayaklarımı yere vura vura kapıya doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğim zaman kadının biri kapıyı açtı, ona tip tip baktıktan sonra hemen kendimi içeri attım. Etrafta ne var ne yok merak etmiyordum zaten tahmin edebiliyordum. Babam ve sonradan değişen tarzıyla ev adeta müze gibi olmuştur. Hemen arkamı döndüm ve odamın neresi olduğunu sordum o da en üst katta olduğunu söyledi. Yine gözlerimi sinirli sinirli bir şekilde babama diktikten sonra merdivenlerden tırmanmaya başladım. Buradaki merdivenler de Kuzey'in evindekilere benziyordu, sanki yan villanın aynısını buraya inşa etmişlerdi. Merdivenlerden çıktıktan sonra kendimi Kuzey'in katında gibi hissettim. Çünkü kocaman bir hol,üç tane oda vardı ve tabi ki küçük bir balkon. Daha da sinirlenerek ayaklarımı yere vurmaya devam ettim ve odaya girdim. Odaya girer girmez Eskişehir'deki odamı keşke buraya taşısalardı diye düşünmeden edemedim çünkü şuan odam gözüme o kadar yabancı gözüküyordu ki. Bütün mobilyalar beyazdı ve bu beyazlığın içinde kaybolacakmış gibi hissetmeye başlamıştım. Beyaz yatak, beyaz dolaplar, beyaz ayna, beyaz masa... Sanki sırf beni delirtmek için delilere ceza olsun diye kapattıkları odalara benzetmişlerdi odamı. Gözlerimi odanın içinde biraz daha gezdirdikten sonra daha fazla dayanamadım ve odadan çıktım. Hemen elimi cebime götürüp telefonumu çıkardım.

Tuhaf Bir Evcilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin