Bölüm 76

8K 560 113
                                    

            Ellerimle yüzümü kapatmış, dirseklerimi masanın üzerine koymuş bir şekilde masanın başında sessizce bekliyordum. Pencereden içeri sızan ışıklar daha da çok kuvvetleniyor ve bana sessizce sabahın geldiğini fısıldıyordu ama ben öylece beklemeye devam ediyordum. Savaş'ın bilgisayarına yerleştirdiğim virüsü kullanacağımız zamanın gelmesini bekliyordum. Böylece günlerdir hatta haftalardır alamadığım uykumu alacaktım. Çünkü haftalardır bir ölüden farksız yaşamış ve ara ara birkaç saat dışında uyuyamamıştım. Uyuduğum zaman gördüğüm rüyalar yüzünden de zaten çığlık atarak uyanmıştım.  Durmadan benimle oynayan bilinçaltım yüzünden artık hayatım çekilemez bir hâl alıyordu. Ve buna her gün kullanmak zorunda olduğum ilaçlarımda dahildi. Hiç birinin bir işe yaramadığını ve beni aptallaştırmaya devam ettiğini biliyordum ama kullanmak zorundaydım en azınadan kullanıyor gibi görünmek zorundaydım. Çünkü aileme yeterince yük olmuştum, onların hayatını benimkinden daha da kötü bir hâle çevirmiştim. O yüzden bunu kendim için değil de onlar için yapıyordum. Daha doğruyu yapıyormuş gibi gösteriyordum. Ellerimi yüzümden çektikten sonra yavaşça doğruldum ve üzerime eşofmanlarımı geçirmek için kalktım. Çünkü eve geldiğimden beri sabaha kadar hiçbir şey yapmamıştım. Masanın başında öylece oturmuş ve sabahın olmasını beklemiştim. Yavaş adımlarla dolabıma doğru yürüyüp üzerimi çıkardıktan sonra bir köşede sessizce uyuyan Rime'nin yanına gittim ve mamasını koydum. Daha sonra yatağı biraz dağıtıp yeni uyanmış havası verdim ama aslında gram uyumamıştım. Kapıyı açıp odadan çıktıktan sonra yavaş adımlarla merdivenlerden indim ve mutfağa doğru yöneldim. Özlem kahvaltı hazırlamakla meşgul olduğu için yine geldiğimi geç fark etmişti.

          "Emir Bey kusura bakmayın, bunlar ilaçlarınız bu da suyunuz. Buyurun." Dedi ve bana ilaçlarımı uzattı.

          Bende teşekkür ettikten sonra ilaçları aldım ve hepsini tek tek içiyormuş gibi yaptım. Daha sonra arkamı dönüp hepsini cebimden çıkardığım peçetenin içine tükürdüm ve tekrar cebime koydum. Salona geçtiğim zaman bizimkilerin henüz uyanmadığını fark ettim. Koltuklardan birine kurulup televizyonu açtım ve boş boş televizyona bakmaya başladım. Ama içten içe Ömer'in beni ne zaman arayacağını düşünüyordum. Acaba gerçekten başarılı olmuş muydum, virüsü bilgisayara yükleyebilmiş miydim? Elimdeki kumandayla durmadan kanal değiştirmekten bir süre sonra sıkıldığım için kumandayı koltuğun üzerine fırlattım.

          "Günaydın oğlum, erkencisin." Annemin sesini duyduğum zaman hemen kafamı kaldırdım.

          "Evet, sınavlarım var biliyorsun." Diye yalan söyledim aslında sınavlarım bu hafta başlamıyordu ama onların başladı diye bilmesi gerekiyordu.

          Annem kafasını salladıktan sonra yanıma oturdu ve o da benimle boş boş televizyon izlemeye başladı. Artık aramızın düzelmesini ve yıllardır hayalini kurduğum bir aile olduğumuz için mutluydum ama yaşadıklarım şeyler bana o kadar ağır geliyordu ki bu duruma sevinemiyordum bile. Bazen İzmit'e keşke hiç gelmeseydim diyorum, keşke hiç evden kaçmasaydım, keşke hiç Kuzey'i tanımasaydım. Belki şuan içimde hissettiğim bu acıyı hissetmeyecektim ve belki hayatım eskisi gibi sürüp gidecekti. Ama yaşadığımız onca güzel anılar gözümün önünde belirince az önce söylediklerim için kendime kızıyordum. Kuzey'in hâlâ öldüğüne ve beni bırakıp gittiğine inanmıyordum, inanamıyordum. Zaten ne cenaze törenine ne de mezarlığına gitmiştim. Çünkü bunu kaldıramazdım, bir tarafım hâlâ onun yaşadığını düşünürken onun öldüğünü düşünen insanların arasında dolaşamazdım. Elimde olmadan derin bir ah çektim.

          "Ne oldu?" Dedi annem, hemen kafasını bana çevirerek.

          Yutkunduktan sonra: "Kuzey'in cenaze törenine gittin mi?" Diye sordum.

Tuhaf Bir Evcilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin