Bölüm 34

19.4K 926 100
                                    

Multimedya, Savaş Derin.

         Adamın yüzüne biraz daha bakmaya devam ettikten sonra benden cevap beklediğini fark edince hemen aklıma ilk gelen şeyi söyledim.

"Kaza kurşunu." Dedim, vurulma olayını en güzel şekilde bu cümle açıkları her halde.

Adam kafasını geriye doğru itip küçük bir kahkaha attıktan sonra otuz iki tane beyaz dişini bana göstererek: "İyi kurtulmuşsun desene." Dedi.

"Sormayın öyle." Dedim, ona doğru baktığımda ister istemez gözlerim yakasındaki broşa kaymıştı.

"Babaannemden." Dedi broşa baktığımı fark ederek.

"Benimde ona benzeyen bir broşum var." Dedim çünkü Kuzey'in babaannesinin bana verdiği broşa çok benziyordu.

Şuan bu durumda olmama sebep olan o gümüş broş... Sanırım kuşun türü farklıydı ama diğer bütün detaylar aynıydı. Adam hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine doğru bakmaya devam ediyorduk ki siyah takım elbiseli biri başımızda dikilip ona doğru yöneldi ve kulağına bir şeyler fısıldamaya başladı.

"Müsaadenle kalmam gerekiyor, bu arada ben Savaş, Savaş Derin." Dedi az önceki adam yanımızdan ayrıldıktan sonra parmaklarını bana doğru uzatarak.

Bende ayıp olmasın diye sağlam olan kolumu kaldırıp parmaklarımı ona doğru uzattım ve gülümseyerek: "Bende Emir." Dedim, soyadımı söylememe lüzum görmedim çünkü çok bilindik bir soyadım yoktu.

Gerçi babamın belediye başkanlığı mevzusundan sonra epey bir tanıdık olacaktı o soyad ama şimdilik kimseye söylememek en iyisiydi. Savaş, bana tekrar gülümsedikten sonra ayağı kalktı ve otelin girişine doğru yürümeye başladı. Tam kapıdan çıkacaktı ki tekrardan arkasını dönüp bana göz kırptığı zaman hemen kızarıp kafamı indirdim. Çünkü az önce salak gibi hayatımda ilk defa gördüğüm adama bakıyordum ve yanlış anlamasını istemezdim. Savaş kapıdan çıktıktan sonra bende yavaş adımlarla asansöre doğru yürüdüm ve hapishaneme doğru çıkmaya başladım. Tam kartı okutmuş kapının açılmasını bekliyordum ki arkamdan babamın seslendiğini duyunca hemen sıçrayarak arkamı döndüm.

"Erkencisiniz Emir Bey?" Dedi gözlerimin içine hesap soran bakışlarla bakarak.

"Sorma,hava almak istedim ama senin korumaların yüzünden alamadım." Dedim korumaların derken sağlam olan elimi havaya kaldırıp tırnak içine almıştım.

"Evet,ben söyleyene kadar onlarla dolaşacaksın. Malum müstakbel belalı arkadaşın Kuzey'ın başına açtığı derdin ne zaman son bulacağı belli değil. Hâlâ kimin yaptığını bulamadılar." Dedi, bana doğru yaklaşarak.

"Beni kontrolün altına almaya bayılıyorsun değil mi?" Dedim, yine sinirlendiğimi hissedebiliyordum.

"Sen benim oğlumsun ve ben senin başına bir şey gelmemesi için çabalıyorum. Ama sen bunu senin özgürlüğünü kısıtlıyormuşum gibi düşünüyorsun." Dedi, sakin bir şekilde.

"Peki baba, bir şey demiyorum." Dedim ve arkamı dönüp odaya girdim.

Annem ve babaannem hâlâ uyuyorlardı onları orada bırakıp yatak odasına gittim ve hemen yatağı uzandım. Ağrım biraz dinmişti belki bu sayede birkaç saatlik bir uyku çekebilirdim. Gözlerimi kapatıp biraz dinlenebilmek için içimden dua etmeye başladım.

Karma karışık gördüğüm rüyalardan sonra uyandığım zaman odada yalnız olduğumu gördüm. O kadar karanlık ve anlamsız rüyalar görmüştüm ki ne gördüğümü bile doğru düzgün hatırlayamıyordum. Yavaşça yataktan doğrulduktan sonra lavaboya gittim ve musluğu açıp suyun akışını öylece izlemeye başladım. Daha sonra sağ avucumu suya doğru uzattım ve avucum ıslandıktan sonra suyu yüzüme sürmeye başladım. Bunu eğilmemek için yapıyordum, eğilirsem boynumun yine ağrıyacağını biliyordum. Gerçekten çok aptalca ve bir o kadar sinir bozucu bir şeydi bu çünkü sol kolumu kullanamıyordum. Kullanmakla kalmayıp yüzümü bile doğru düzgün yıkayamıyordum. Sinirli bir şekilde musluğu kapattıktan sonra lavabodan çıktım ve oturma odasına geçtim. Annem ve babaannem koltukta oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı ki beni gördükleri zaman ikisi de ayağı kalkıp yanıma geldi.

Tuhaf Bir Evcilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin