Drako, Warwall Konağından çıktığında hala gülüyordu. Sebastian'ı öyle içler acısı bir halde bırakmıştı ki; kapıda yaşlı uşak Dawson, belindeki kemiklerin elverdiği ölçüde, eğilerek onu yolcu ederken de yüzündeki sırıtışı yok etmeyi başaramamıştı.
Kuzeni için hiç üzülmüyordu. İsabella ona ne yapsa; bugün Drako'yla uğraşmasının karşılığı olmazdı. Hayatında bir kez bile böylesi zor durumda kaldığını hatırlamıyordu. Hatta Caroline'a gerçeği ifade ederken bile bu kadar zorlanmamıştı.
Caroline...
Onu düşünmek bile yüzündeki ifadenin değişmesi için yeterli olmuştu.
Bu sabah Londra'ya vardığında, olayların bu şekilde gelişebileceğini hiç hesaba katmamıştı. Caroline'la konuşacak, ondan hamile kaldığı geceyle ilgili bilgiler alacak ve bütün bunları kadına hiçbir şey belli etmeden yapacaktı. Suratını buruşturdu. Planladığı gibi Caroline'la konuşmayı başarmıştı; ama geri kalanı... Yüzüne gözüne bulaştırmıştı!
Aslında Sebastian sonuna kadar haklıydı. O kadar gülünç şeyler yapmıştı ki!
Caroline onun hiçbir şey hatırlamadığını anladığında, kuzeninin dediği gibi daha diplomatik olmayı deneyebilirdi. Ama otuz yedi yıllık hayatının bir anında bile diplomatik olmanın yanından geçmemiş bir adam için bu, ancak şimdi olduğu gibi her şey olup bittikten sonra ve ancak biri ona öğüt verdiğinde, akla gelen bir yöntem olabilirdi.
Ama her koşulda, bu yöntemi öğrenmesi gerekiyordu. Yoksa adına "evlilik" denilen bu komedide, sağ kalması mümkün olmayacaktı. Caroline, bir kez bile olağan sayılabilecek konuşma yapamadan onu öldürecekti.
"Caroline!" diye mırıldandı. Ve kendini bir garip hissetti. Muhtemelen beş buçuk aydır karısı olan kadının ismini çok az telaffuz etmesiyle ilgili bir şeydi bu. Çoğunlukla bir arada olamadıkları karısı.
Drako, bütün alaycılığına ve vurdumduymazlığına rağmen; hiçbir zaman gerçeklerden kaçan bir adam olmamıştı. Bu yüzden rahatlıkla bir din adamının önünde edilmiş yeminlerini hiçe sayarak, onu hiçbir şekilde karısı gibi görmediğini de söyleyebilirdi. Tıpkı Caroline'ın da onu kocası olarak görmediğini söyleyebileceği gibi. Aralarındaki, iki tarafın da çıkar sağlayacağı bir anlaşmadan ibaretti, o kadar.
En azından ikizlerin doğduğu geceye kadar evliliğinin anlamını bu şekilde açıklayabilirdi Drako. Ama o gece... O gece deprem olmuş, kasırga kopmuş, dünya yerinden oynamıştı. Drako'nun dünyası... Bu felaketten sağ çıkmayı başarmıştı; ama sonrasında ne yapacağıyla ilgili en ufak bir fikri yoktu.
Evlendiğinden beri bir kez olsun karısına dokunmamıştı. Caroline'ın hamile olması, başka bir adamın çocuğunu taşıyor olması; ondan uzak durmasını kolaylaştırmıştı. Elbette, evliliğin gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini biliyordu; ama bu koşullar altında kocalık haklarını doğumdan sonra talep etmenin daha yerinde olacağına karar vermişti.
Caroline, çirkin bir kadın değildi. Hiç değildi. Onunla aynı yatağa girmek, Drako için hiç sorun teşkil etmeyecekti. Belki bir parça daha göğüsleri büyük olsa memnun olabilirdi; ama bu da mümkün olmadığına göre...
Birden gözünün önünde Caroline'ın sabahki görüntüsü geldi. Hırs ve öfkeyle soluk soluğa kaldığı için inip kalkan göğüsleri. Sırıttı. Belki de Tanrı onun düşüncesine yanıt olarak, Caroline'ın göğüslerini büyütmüş olabilirdi.
Bazı kadınların hamilelikte ve doğumdan sonra göğüslerinin büyüdüğünü biliyordu. Anlaşılan Caroline da o gruba dahildi. Artık karısının "tahta göğüslü" olduğunu kimse iddia edemezdi. Drako, şimdi yeni bir hevesle çıplakken onların nasıl göründüğünü merak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...