Araba İngiltere'nin kırsalına doğru tekdüze bir hızla ilerlerken, içindeki kadın ve erkek manzaraya karşı duyarsızdı.
Bacaklarını genişçe iki yana açmış, deri koltuğa belinin üzerine doğru oturmuş olan erkeğin şapkası gözlerinin üzerine doğru kaymıştı. Bakan herhangi biri, onun uyuduğunu sanabilirdi; oysa erkek, ne duygusal ne de zihinsel olarak uyumaya yakındı. Bakışlarını; arabanın hareketiyle koltuğa dayalı başı hafif hafif sağa, sola hareket eden kadından bir an olsun ayırmıyordu. Ve içinden, arabayı bu denli sakin sürdüğü için, Peder'e bir yıllık maaşı kadar ödül vermeyi düşünüyordu.
Caroline, kocasının tüm dikkatini üzerinde topladığından habersiz, uyuyordu. Son iki gündür gözünü kapattığı her seferinde ne görüyorsa, şimdi de rüyasında onu görüyordu: Geniş, sayvanlı, büyük bir yatak; üzerinde uzanan iki beden...
Kadın da erkek de uyuyor. Etraf sakin. Onları huzurlu gibi görünen uykularından uyandıracak herhangi bir şey yok. Fakat ansızın uzaklarda bir yerden bir bebek sesi yükseliyor, ona bir başka bebeğin sesi eşlik ediyor; ama her iki sesin uzaklaşarak kesilmesi saniyeler sürüyor. Buna karşın yataktaki kadının ince bedeni hafifçe hareket ediyor. İyice sızlamaya başlayan göğüsleri uykusuna baskın geliyor; fakat zihni henüz bunun farkında değil.
Gözlerini bir kez aralıyor, sonra yeniden kapatıyor. Çok bilinçli değil. Sonra bir kez daha açıyor.
Uyumuş. Bunu fark ediyor; ama ne zaman uyuduğunu hatırlamıyor. Zihni belirsizlikler içinde.
Yanındaki sıcak bedeni fark etmesi uzun sürmüyor. Bu farkındalık, beyninin hızla çalışmasını bir anlığına sekteye uğratıyor.
Güçlü kalp atışlarını hissedecek kadar sokulduğu adam, kadının kocası.
Ama nasıl?
Onunla ne zaman buraya geldi?
Hiç hatırlamıyor.
Ne zaman uyudular?
Başını uykusunda mı, yoksa daha öncesinde mi erkeğin koluna dayadı?
Hiçbirini hatırlamıyor. En son hatırladığı...
Hatırladığı; arkadaşlarına sarılarak ağladığı, çok ağladığı ve ağlarken inanılmaz utandığı. Ama... Ama bu çılgınlığın sonunu da bir türlü hatırlayamıyor.
Yüreği sıkılarak, bayılmış olabileceğini düşünüyor. Başını bir yerlere vurmak istiyor; çünkü bayılmak, ağlamaktan bile can sıkıcı! Arkadaşlarının önünde bile olsa böyle saçmalamış olmasından nefret ediyor!
Erkeği uyandırmaya korkarak başını birazcık geri çekiyor.
Adamın çenesini kahveye dönük sarı, sert tüyler gölgelemeye başlamış. Kadın, uzanıp yanağını o tüylere sürtmek istemesini garip buluyor; ama yine de istiyor.
Erkeğin dudakları hafif aralık, koyu gözleri kapalı. Kadın, onun uyuduğunu anlamış olmasına rağmen; bu görüntü, içini bir başka rahatlıyor. Henüz kahvenin en koyusundaki o gözlerle karşılaşmaya hazır değil. Önce ne olup bittiğini iyice anlamalı. Eğer erkek gözlerini daha önce açacak olursa; onun alaycı bakışlarına, artık çoğunlukla eğlendirmeyip acıtan sözlerine yeniden katlanmak istemiyor. Şu haliyle mutlu kadın. Sadece onun sıcaklığını duyması yeterli.
Hislerini kimse bilmese, hatta kendine bile itiraf etmekten kaçınsa, bile değişen bir şey yok: Bu adama, kocasına karşı zayıf; hem de çok zayıf. Bu durumda güçlü olan o. Teselli verici olan, erkeğin henüz bu gücünün farkında olmayışı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...