"Sevgilim... Ekselansları çok mutsuz görünüyor."
Drako büyük bir keyifle karısının güzel yüzüne baktı, ardından da sevgi sözcükleri konusunda eskisi kadar cimri olmayan dudaklarına.
Gerçekten de Caroline; Drako'ya olan aşkını ifade etme konusunda eskisine göre çok daha rahattı, tabii yabancı kulaklardan uzak olduklarında. Yine de bu konuda Drako'yla yarışması asla mümkün değildi.
Drako, kendini ifade etmekte her zaman çok rahat olmuştu. Bu yüzden Caroline'a olan duygularını, hiç çekinmeden, davranışlarıyla olduğu kadar sözcükleriyle de gösterebiliyordu. Eskiden bir kadınla hoşça vakit geçirmenin işlevsel aracı olan sözcükler; şimdi hiç düşünmeden dudaklarında şekilleniveriyor, ne bir plana ne de bir amaca hizmet ederek her biri öylece ağzından çıkıveriyordu.
Caroline'ın gururunu okşayan, onu kocasına daha çok aşık eden de adamın tamamıyla içgüdüsel söylediği bu sözcüklerdi işte.
Yalnız, konuşurken seçtiği sözcükler konusunda zaten kimsenin ne düşündüğünü umursamayan bir adamın ancak baş başayken söylenebilecekleri ulu orta ifade edebilmesi bir sorundu. İkinci sorunsa, Drako'nun bunu bir sorun olarak görmemesiydi.
Bir keresinde Caroline onu uyardığında sinirle, "Canları cehenneme!" demişti. "Karıma ne deyip ne demeyeceğimi, onu nasıl sevip sevmeyeceğimi kimse bana öğretemez!"
"Drako... Beni dinliyor musun? Sana, 'Ekselansları çok mutsuz görünüyor!' diyorum!"
Drako sırıttı ve Caroline'ın omzunun üstünden kuzenine bakmaya tenezzül dahi etmeden, "Haklısın." diye onayladı karısını. "Bu o kadar şaşırtıcı ki! Bilirsin, Sebastian normalde mutluluktan etrafına neşe saçar!"
Caroline, kocasının alaycı pırıltılar oynaşan gözlerine bakarak, "Çok kötüsün!" dedi. Sonra da yeniden dayanamayıp Warwall Dükü Sebastian James'e bir göz attı.
"Baksana ona, yüzü hiç gülmüyor!"
Drako, bu kez lütfedip kuzenine bir anlığına baktı; sonra da omzunu umursamazca silkti.
"Sebastian ömrünün çoğunu böyle geçirdi hayatım, yani asık bir suratla. Bu yüzden onun için endişelenmene gerek yok."
"Endişelenmiyorum!" diyerek itiraz etti Caroline; ama sonra yine dayanamadı:
"Farkında mısın? Kimseyle dans etmedi." Sonra kocasının itiraz etmesine fırsat vermeden hızlı hızlı, "Biliyorum, zaten pek fazla dans etmez!" diye ekledi.
Drako ciddi bir yüzle, "Gidip ona dans etmek isteyip istemediğini sorayım mı?" dedi.
"Gerçekten çok kötüsün!" diyen Caroline, dudaklarını küskünce büzdü. "Ve ayrıca durum hiç de komik değil!"
Drako derin bir nefes alarak, "Pekala." dedi, sonunda teslim olmuş bir tavırla. "Pekala... Madem ciddi ciddi sevgili kuzenimin birkaç saatlik mutsuzluğu üzerinde kafa yormamı istiyorsun, o zaman sana bir soru sormama izin ver sevgilim."
Drako başını hafifçe kaldırıp tepelerindeki avizeleri işaret etti.
"Şu avizelerde yanan mumların bir rüzgarla birdenbire söndüğünü düşün Caroline... Söyle bana, o zaman ne olur?"
"Şu anda mı?"
"Hı, hım..."
Caroline, "Sanırım büyük bir kargaşa meydana gelir." diye karşılık verdi.
Drako gülümsedi.
"Kesinlikle haklısın! İşte, Sebastian için İsabella'nın yokluğu bu çeşit bir şey. Yani o varken her şey açık, net ve parlak; ama yokluğunda her şey karanlık, muğlak ve solgun. Çoğunlukla da tatsız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...