SON

10.6K 790 176
                                    

Çimenler ayağını gıdıklıyordu; yine de çıplak teninde yarattığı o tarif edilemez his yüzünden umursamadan yürümeye devam etti.

Londra'ya yaz gelmişti. Yine de güneşin aralıksız bir biçimde gökyüzünde duracağının garantisini kimse veremezdi; ama o, bugün öyle olacağına dair içinde güçlü bir his taşıyordu.

Başını gökyüzüne kaldırdığında, "His mi?" diye düşündü alaycı bir biçimde. Bu şehir, böylesi parlak bir güneşi uzun zamandır hiç görmemişti. Hele de şimdi tam tepedeyken bir çeşit kuru iklim yakıcılığına sahip olduğu bir başka gün daha yaşandığını hiç sanmıyordu. 

Adımları onu Taş Evi'in bahçesinde, salkım söğüdün yanındaki taş banka doğru götürürken gülümsedi. Yapay gölü besleyen derenin içinde oluşturulan şelalenin huzur veren şırıltısını duymaya başlamıştı. 

Yanından geçtiği çalı sarmaşıkların arasından minik bir serçe grubu havalandı. Gülümsemesi iyice genişlerken onların uzun servilerin arkasında kayboluşunu izledi. 

Nihayet banka ulaşıp oturduğunda, sırtına değen soğuk taş yüzünden bir parça ürperdi. Aynı anda kahvaltı salonunun bahçeye açılan kapılarından dışarı taşan kahkahaların buradan bile duyabileceğini öğrenmiş olmuştu. 

Taş Ev doluydu: St. James'ler, Hall'lar, Bolton'lar, Lawson'lar... 

Bir saat önce kahvaltı salonu, anne ve babalarının masaya oturmalarına izin vermekten çok oturmasını teşvik ettiği çocuk grubu yüzünden bir çeşit savaş alanına benziyordu: Yeterince gürültü, yeterince kavga ve çaktırmamaya çalışarak karşı tarafa atılan ekmek, yumurta ve peynirden oluşan zengin mühimmat...

Neyse ki kapalı alanda kalmaktan ilk sıkılan ve ilk olarak karınlarının doyduğunu ilan eden yine çocuklar olduğu için yetişkinler yirmi dakikadır rahat rahat sohbet edebiliyorlardı. Gerçi sohbetin çoğu, birbirlerine acımasızca sataşmaktan öteye gitmiyordu o başka. Yine de dışarıdan bakan biri için masanın çevresini saran insanların arasındaki teklifsiz yakınlığı ortaya çıkaran sevgiyi hissetmek mümkündü. 

Caroline, izin isteyerek konuklarının yanından ayrılmayı hiç istememişti; ama buna mecburdu. 

"Burada yaptığın şey çok saçma, bunu biliyorsun öyle değil mi?"

Kağıt hışırtısını takip eden ses, "Gazete okumak mı saçma?" diye sordu. 

Caroline gözlerini devirdi. 

"İkimiz de burada gazete okumak için bulunmadığını biliyoruz Drako Stone!"

Drako, başını gazetenin kenarından çıkarıp, "Drako Stone, demen var ya!... İnanılmaz kışkırtıcı!" diyerek sırıttı.

Caroline, kendini ona gülerek karşılık verirken bulduğunda hiç şaşırmadı; bu hep böyleydi çünkü. Drako; onun günahkar baştan çıkaranı, edepsiz yol arkadaşıydı.

Drako'nun başı yeniden gazete sayfasının ardında kaybolduğunda, Caroline uzanıp gazeteyi onun elinden çekip aldı.

"Hey!... Burada gazete okumaya çalışıyordum!"

"Gerçekten mi? Sen?... Bildiğim kadarıyla sen gazete okumaktan nefret edersin!"

"Kültürlü biri gibi görünmek iyi olabilir."

"Kimin için?"

"Çocuklarımız için?"

Caroline, bir kez daha gözlerini devirdi. 

"Geçenlerde gazete okuyanların çoğunun dedikodudan hoşlandığını sen söylememiş miydin?"

"Ben öyle bir şey söylemedim!"

KADER BAĞLAYINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin