İnsan vücudunun tepkileri genelde değişmezdi. Sinirlendiğinde gerilir, mutlu olduğunda gevşer, üzüldüğünde titremeye meylederdi. İşin içine tutku girdiğinde de tepkiler değişik olmazdı. Sadece erkeğin kas yoğunluğundan dolayı sert bedeni, daha da sertleşir; kadınınsa, yumuşak olan bedeni, teslimiyetle daha da yumuşardı.
Bir kadının teslimiyetini sağlamak onun tutkusuna arttırmaktan geçerdi ve Drako kendini bu konuda bir uzman sayardı. Ona göre mesele sadece doğru anahtarı bulmaktı. Ondan sonrası... Ondan sonrası bir çocuğun elinden oyuncağını almaktan farksızdı.
Ne var ki kollarında Caroline, coşkuyla öpüşünü karşılarken aklına anahtar falan gelmiyordu. "Acaba en uyarıldığı yer göğsü müdür, sırtı mıdır, boynu mudur ya da kulağı mıdır?" diye düşünmek gelmiyordu.
Aslında hiçbir şey düşünmüyordu! Düşünemiyordu!
Caroline'ı belinden sımsıkı kavrayıp kendi bedeninin sertliğine çektiğinde de hiçbir şey düşünemiyordu. İçgüdülerinin emrine amade bir yırtıcı gibi tek istediği, karısı olan bu kadını yalayıp yutmaktı.
Öyle de yaptı.
Dudaklarını kullanarak onu öptü, dilini kullanarak yaladı, dişlerini kullanarak ısırdı ve Caroline'ı da aynı şekilde karşılık vermesi için kışkırttıkça kışkırttı. Nihayet hedefine ulaşıp karısı da ondan öğrendiklerini tekrar etmeye başladığında, nefes alıp vermeyi de unuttu. Tutkuya, hatta yakıcı tutkuya alışık olan bedeni, böylesi ham olanı karşısında kendi temel ihtiyaçlarını bile unutmuşa benziyordu.
Biraz olsun soluklanmak için başını kaldırdığında; Caroline'ın hafifçe baygınlaşmış bakışlarıyla karşılaştı ve...
Ve kendini kaybetti.
Bedeni ve bacaklarıyla onu geri gitmeye zorladı. Gidecek yeri kalmadığında Caroline'ın sırtı duvara dayanmış, dudakları beklentiyle açılmış; arzu vücudunu, en çok da ciğerlerini esir alarak hızlı hızlı solumasına neden olmuştu. Yine de eteğini sıyırmaya başlayan erkeğin ellerini iki yanda kavrayacak kadar aklı başında bir yanı kalmış olacak ki, ağzından, "Yapma!" diye boğuk bir ses çıkarabilmişti.
Bir an öylece kaldılar. Solukları odadaki tek ses olarak. Gözleri gözlerine kilitli...
Drako, kendini, hayatındaki en önemli sınav anlarından birini yaşıyormuş gibi hissediyordu. Caroline'ı ürkütmemek için ellerinin olduğu yerde kalmasını sağlamak zorundaydı. Yoksa, sınavı ve tabii sonrasında gelecek ödülü kaybederdi. İşte bu yüzden, çok zor gelse de sabretti. Ellerini yukarı çıkarmayarak Caroline'ın alışmasını sağlamaya çalıştı; ama bu, onların durdukları yerdeki yumuşak teni okşamayacağı anlamına gelmiyordu.
Drako; bir taraftan karısını okşarken bir taraftan da bakışlarını, onun az önceki öpüşmelerinin etkisiyle kıpkırmızı olmuş dudaklarından alamıyordu. Daha fazla kendini tutamayarak, başını yavaşça eğdi. Bu şekilde, Caroline'a itiraz etmesi için bir şans tanıdığının her ikisi de farkındaydı.
Dudakları usul bir dokunuşla birleşti, usulca dans etti. Ufak temaslar, yerini derin olanlarına, çok daha derin olanlarına bıraktı.
Ve Drako, kendini, "Tanrım!" diye inlemek isterken buldu. Bir kadının tadı, diğerlerinden farklı olabilir miydi? Olamayacağını çok iyi biliyordu; bu şekilde hissetmesinin tek nedeninin bir kadınla yatmasının üzerinden çok uzun zaman geçmesi olduğunu da... Her ne kadar hatırlamıyor olsa da yattığı son kadının Caroline olduğunu da...
Sadece öpüşü bile kendinden geçmesine neden olan bir kadını hatırlamaması yazıktı. Bir saat önce başka bir kadının çıplaklığı karşısında, kendini kapıp koyuvermeye hiç bu kadar yakın hissetmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...