Zarif, güçlü ve korkutucu...
Balo salonunun orta kenarına konulmuş ince ayaklı koltukta oturan yaşını almış üç kadın ve o koltuğun her iki yanını tutmuş gençlerin oluşturduğu grubu ancak bu sözcükler tanımlayabilirdi: zarif, güçlü ve korkutucu...
Sağ tarafta Ekselansları Stoneville Dükü Drako Stone ve eşine eşlik eden Bay Samuel Bolton ve eşi; sol tarafta ise Warwall Dükü Sebastian St. James, hemen yanında Hall Kontu ve Kontesi olan damadı ve kızından oluşan grup kesinlikle zarifti.
Kadınlar, ki Bayan Bolton diğer ikisinden oldukça büyüktü, benzersiz güzellikteki kıyafetlerini çok güzel taşıyorlardı. Ya da belki... Kıyafetler onlar sayesinde bu kadar güzeldi. Ve mücevherleri... Kusursuzca işlenmiş taşlar, gerdanlarını tatlı bir dokunuşla sararak parıl parıl parlıyordu.
Düşes ve kontes; doğal olarak asırlık, hatta asırları devirmiş mücevherler taşıyorlardı. Bayan Bolton bu anlamda onlarla asla rekabet edemezdi; zaten böyle bir isteği de kaygısı da yoktu. Yine de bütün o ihtişamın arasında garip kalmamak için bordo renkli elbisesinin kumaşından kalın bir parçayla boynunu çevrelemiş, kumaşın siyah dantelle süslü uçlarına ufak ufak elmaslar iliştirerek mükemmel bir ışıltı yaratmıştı.
Yıllar boyu bozulmayan arkadaşlıklarıyla soylu çevrelerin şaşkınlıkla izlediği Ekselansları Stoneville Düşesi Caroline Stone ve Hall Kontesi Elizabeth Hall, ortalarında kalan koltuğun sağ ve solunda durarak alışılmadık biçimde ayrı görünüyorlardı. Fakat baloya daha önceden katılanlar, onların salona girdikleri andan itibaren çoğunlukla yan yana durduklarını ve koyu sohbetlerine Bayan Bolton'ı da dahil ettiklerini fark etmiş olmalılardı. Zaten üç kadının oldukça neşeli bir sohbeti paylaştıklarını anlatan kahkahaları etrafa yayılırken, fark etmemiş olmaları imkansızdı.
Düşes ve kontes yıllar yılı süren arkadaşlıkları olmasa ve karakterleri sadece bir parça kıskançlıkla belenmiş olsa, kesinlikle yan yana durmazlardı. Dururlarsa; onlara bakan herkesin bir kıyasa gideceğini, önünde sonunda, "Hangisi daha zarif ve güzel?" diye soracağını bilir ve ortaya çıkan sonuçtan da hiç hoşlanmayabilirlerdi; çünkü iki kadın da zarafet ve güzellikte birbirleriyle yarışabilir, bakan gözün ne aradığına göre her ikisi de ipi kolaylıkla göğüsleyebilirdi.
Oysa ne Caroline Stone ne de Elizabeth Hall aynaya uzun uzadıya bakacak kadar kendini beğenmiş kadınlardı. Onlar kendilerinden çok sevdikleriyle, yakınlarıyla ilgililerdi. Bu akşam birbirlerini görür görmez birer genç kız gibi ufak çığlıklar atmalarının ve havada uçuşan iltifatların temel sebebi de bu ilgiydi işte.
Onlar birbirlerine sımsıkı sarılırken Stoneville Dükü ve Hall Kontu eşlerinin çocuksu mutluluğunu farklı tepkilerle izlemişlerdi: Dominic Hall'un yüzünde, bütün kadınların kalbini acıtacak yakışıklılığını daha da belirginleştiren bir gülümseme vardı. Drako Stone'a gelince... O; gözlerini devirip, "Şamatacı kadınlar!..." diye alay etmeden önce ufak bir kahkaha atmıştı.
Yakınlarında duranlar, düşesin dönüp gözlerini kırpıştırarak kocasına baktığını gördüklerinde çok şaşırmışlardı. Hatta içlerinden biri ertesi gün eşine, "Görmeliydin!" demişti. "O buz küpü kocasına nasıl da cilve yapıyordu!"
Kocası ise, "Bravo Stone'a!" demişti erkeksi bir takdir ve memnuniyetle ve belki de bir parça kıskançlıkla. "Demek ki bir buz küpünü eritecek kadar ateşi var."
Buz küpü diye anılan Caroline Stone; o akşam kocasına, "Ben mi şamatacıyım?" diye sormuştu gözlerini kırpıştırmaya devam ederek.
Bunun üzerine davetsiz dinleyiciler daha da meraklanmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...