"Buradasın!..."
Caroline, sadece kendisinin duyabildiği fısıltısına eşlik eden derin bir rahatlamayla, başını uzattığı odaya bir adımda girdi ve kapıyı usulca kapattı.
Üstüne aldığı kalın sabahlığa rağmen, kılığı başkalarına ait bir evin koridorlarında dolaşmak için uygun değildi. Üstelik sabahlığının içinde ince bir gecelikten başka bir şey yoktu.
Gülümsedi. Soğuk da olsa giymekten vazgeçemediği ipek kumaşın teninde yarattığı hisse bayılıyordu. Gülümsemesi genişlerken patiska kumaştan rahat gecelikleri ne çabuk bir kenara atıverdiğini düşünüyordu ve ne çabuk bu tiril tiril kumaşlara ve dantellere alıştığını...
Ağır ve bir o kadar sessiz adımlarla bu kumaşları sevdiğini iddia eden, özellikle de onun üzerinde sevdiğini iddia eden kocasına doğru yürüdü.
Drako, Caroline'ın varlığının farkında olmaksızın şöminede oynaşan alevlere bakmaya devam ediyordu. Caroline'ın ona hep çok yakıştırdığı beyaz gömlek ve siyah yelekten oluşan klasik tarz giyimiyle inanılmaz çekici görünüyordu. Gömleğinin düğmeleri yeleğine kadar açıldığı için çekiciliği, çoğu kadının dayanılmaz bulacağı umursamaz bir serserilikle birleşmişti ve bu haliyle gerçekten de dayanılmazdı.
Karanlık olmasa, Caroline onun bağrını kaplayan sarıya çalan tüyleri görebileceğini biliyordu; tıpkı birkaç kez katladığı gömleğinin açığa çıkardığı erkeksi gücünü hissettiren kollarındaki tüyleri görebileceğini bildiği gibi... Ve yine biliyordu ki o tüyler güneşin etkisiyle bağrındakilerden birkaç ton daha açık bir renge bürünmüştü.
Erkeğin bir eli oturduğu koltuğun ahşap kolundan gevşekçe sarkarken; diğeri, bir brendi bardağını hafif hafif sallayıp duruyordu. Belki bir saniye sonra o el yukarıya, Drako'nun erkeksi dudaklarına doğru yükseldi.
Kocası içkisinden bir yudum alırken Caroline sessizce onu izlemeye devam etti. Gözleri bardağı saran uzun, ince parmaklarında dolaştı; ardından aldığı büyük yudumu yutarken aşağı yukarı oynayan boğazına kaydı.
Bir anda güçlü bir arzu dalgasıyla içinin titretmesini şaşırtıcı buldu ve beklenmedik! Oysa, Drako'nun olur olmaz durumlarda ya da yerlerde içindeki en duyarlı kadınsı duyguları uyandırmasına çoktan alışmış olması gerekirdi.
Elleri kocasına dokunma ihtiyacıyla karıncalanırken farkında olmadan ona doğru bir adım daha attı ve tam o anda başını hafifçe çeviren Drako'nun derin bakışlarıyla karşılaştı. Erkek, gözünü kırpmadan sakin gözlerle bakmaya devam edince, "Ne zaman fark ettin?" diye sordu.
Drako'nun dudaklarının kenarında neşeden uzak bir gülümsemenin izleri dolaştı.
"Odaya adımını atar atmaz."
"Ve daha ne kadar sessiz kalacaktın?..."
"Beni gizlice izlemeni seviyorum."
Caroline güldü.
"Kulağa oldukça ahlaksızca geliyor; ama sen ve ben kocaman bir odanın ortasındayken gizlilikten bahsedemeyiz öyle değil mi sevgilim?"
Caroline konuşurken, koltukta iyice kayarak oturmuş kocasının bacaklarının arasına kadar ilerlemişti. "Dalgın..." diye düşündü onun bakmaktan her zaman keyif aldığı yüzünde bakışlarını gezdirirken. "Ve kederli."
Bu düşünceyle, "Neden buradasın?" diye soruverdi.
"Peki ya sen?..."
"Kocamı aramaya çıktım ve bunun pek hoşuma gittiğini söyleyemeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Ficción históricaDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...