Caroline, sessizce adımını attığı odanın kapısına sırtını yasladı. Her hücresine nüfuz etmiş olan acıyı görmezden gelmek yeterince zorken; şimdi üzerine, mutlu değilse bile, en azından halinden şikayetçi olmayan bir düşes görünümü çizmesi gerekiyordu. Ama Caroline; yıllar, yıllar boyu içindeki coşkun kızı bastırarak ortaya koyduğu mesafeli ve durgun leydi rolüyle Drury Lane'deki aktrislere taş çıkaran performansının arkasına sığınmayı başarmıştı.
"Keşke sabah da aynı derecede kusursuz olabilseydim!" diye düşündü. Sadece düşündü. Yoksa kendine kızmadı. Taş olsa; Drako Stone karşısında dayanamaz, dağılırdı. Caroline, en azından dağılmamıştı. Tabii adamın suratına indirdiği okkalı tokadı saymazsa... Ah! Kocası o tokadı sonuna kadar hak etmişti! Caroline'ın tek hayıflandığı, adamın burnunun dibine girerek suratına elini yapıştıracağına; şöyle geriden, iyice geriden kolunu arkaya atıp çarpmamış olmasıydı. Hatta o bile yetmezdi: En iyisi, tırnaklarını uzatabildiğince uzatıp adamın suratını baştan aşağı yolmak gerekti.
Londra'da o kadar adam dururken, kendini gebe bıraktırmak için en olmayacak adamı seçmişti. Ortada ne amaç ne de seçim olmaması, Caroline'ın kendine daha az kızmasına neden olmuyordu.
Lanet olası serseri, önüne gelen her kadınla yatmıştı. Caroline; takdimini izleyen yıllar boyunca, onun bitmez, tükenmez maceralarını dinlemişti. Hatta öyle anlar olmuştu ki; eteğinin altına Drako'yu kabul eden kadınların balo salonlarındaki gözlerden uzak bir köşede onun ne kadar maharetli bir aşık olduğuna dair fısıltılarına kulak misafiri olmuştu.
Caroline, dudağını büktü. O kadınların Drako Stone için sonu gelmez bir hoşgörüleri vardı. Adam tatlı diliyle yılanı deliğinden çıkarabilirdi, umarsız tavırlarıyla her kadını peşinden koşturabilirdi ve sonunda her birinden çapkın bir gülümsemeyle ayrılabilirdi. Yıllar boyunca öyle de yapmıştı zaten.
Peki Caroline?... Caroline ne yapmıştı?
Altı senedir içinde bulunduğu sosyal ortamlarda bir dinginlik abidesi olarak dolaşmış, az konuşmuş, az gülmüştü. Hiçbir erkeğe bir danstan daha fazlasını teklif edecek kadar yüz vermemiş, buna karşın en sonunda onu nasıl gebe bıraktığını bile hatırlamayan bir adama kendini vermişti.
"Tanrım!" diye mırıldanırken gözlerini yumdu. Bunu nasıl yapabilmişti?
Düşündükçe kusacak gibi olsa da Drako; onu, onları, hatırlamıyordu. O gece kulübede aralarında geçenleri hatırlamıyordu. Ama buna rağmen Caroline'la evlenmişti. Kadının başka bir erkeğin çocuğunu taşıdığına inanmasına rağmen evlenmişti. Ve sürüngen kocası, bu durumdan bile kendi çıkarcı yapısı gereği bir şeyler koparmayı düşünebilmişti. Zahmetsizce, bir varis edinebileceğini düşünebilmişti.
Caroline derin bir nefes alarak yutkundu. Gerçekten kusabilirdi! O aşağılık, o her şeyi hatırlayan aşağılık; kendi bebeklerini nasıl yaptığını hatırlamıyordu!
Caroline, Drako'nun güçlü bir hafızası olduğunu çok iyi biliyordu. Geçen sezon babasının ölümü nedeniyle hiç dans etmeden kenarda durması, gereksiz birçok şeye kulak misafiri olmasına neden olmuştu. Bunların birinde son on yılını İtalyan bir kontla İtalya'da geçiren Leydi Parthen... Leydi Parthenias?... Perthi...
Caroline, zorlamasına rağmen kadının garip ismini hatırlayamadı. Ama bir yıl önce Drako, kadına sanki onca yıl Londra'dan hiç ayrılmamış gibi Caroline'ın hatırlamakta güçlük çektiği ismiyle hitap etmeyi başarmıştı. Utanmaz adam, kadınla açıkça flört ederken; Caroline, onların geçmişte bir ilişki yaşadığından emin olmuştu. Yine de nasıl bir hafıza öyle garip bir ismi bir çırpıda hatırlayabilirdi ki ya da kadının güneşe karşı alerjisi olduğunu?...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...