8. Bölüm (2. Kısım)

15.5K 969 114
                                    

Caroline, kendini denetlemeye çalışsa da Drako'nun haylaz gülümseyişine karşılık vermekten kendini alamadı. Aslında, daha kapıdan içeri adımını atar atmaz erkeğin kucağındaki bebeği beceriksiz, buna karşın özenli tutuşunu görmüş ve suratında istem dışı bir gülümseyiş belirmeye başlamıştı zaten. 

Drako'nun ziyareti, beklenmedikti; kızlarından biriyle koltukta oturuşu, daha da beklenmedikti. Hatta şaşırtıcı, şok ediciydi; çünkü Caroline, kızlarının doğumundan bu yana gösterdiği tavırlara bakarak, onun artık ikizlerle hiç ilgilenmeyeceğine karar vermişti. İsim olarak Stoneville Dükü Drako Stone'un kızları olacaklardı; ama gerçekte babaları olmayacaktı.

Kabullenmekte zorlandığı bu durum, Caroline'ın içini acıtmıştı. Baba sevgisinin nasıl bir şey olduğunu bilmese, belki bu kadar üzülmezdi; ama biliyordu ve kızlarının ne kadar güçlü bir duygunun yoksunluğunu çekeceklerini düşünerek kahroluyordu. 

Oysa şimdi... Şimdi umut etmek için kendine bir fırsat verebilirdi. Kızlarının minik eli Drako'nun bir parmağını hapsetmişken ve adam, yavrusunu bir aslana yaraşır tembellikteki miskin gözleriyle süzerken; Caroline istemese de içinde bir umudun yeşerdiğini hissediyordu. Sonunun hüsran olacağına inansa da kendine engel olamıyordu. 

Drako; kızlarına verilebilecek en iddialı isimleri seçtiğinde, onlara karşı göründüğü kadar kayıtsız olmadığını da kanıtlamıştı. Sırf bu bile, Caroline'ın umutlanması için yeter bir sebepti.  

İçinde, düşüncelerinin gittiği yönden rahatsız olan bir ses, "Ne çabuk kanıyorsun!" diye homurdandı. "O aynı adam! Değişen hiçbir şeyi yok!" 

Caroline, o sese hak vermek zorundaydı; çünkü daha bu sabah, eğer Drako bebeklerine isim koyma konusunda birkaç gün daha gecikirse, onu öldüreceğine dair kendine yemin etmişti. Ama... 

Ama şimdi erkek kızına, adı artık Elizabeth olan kızına, gözle görülebilecek kadar büyük bir şefkatle bakarken; kalbinin ona karşı aynı katılıkla atmasını nasıl sağlayacaktı? Her ne kadar bir hafta önce onu bu evden kovar gibi göndermiş olsa da bir haftadır ona aklına gelen her türden laneti etmiş olsa da kalbi karşısındaki tablo karşısında zayıftı. Gerçi kalbinin zayıflığı; adama her lanet ettiğinde, ardından içine çöreklenen derin pişmanlıktan belli olmuştu zaten. Çünkü Drako'ya lanet etmek demek, çocuklarının babasına lanet etmek demekti. Ve Caroline, ne kadar kızarsa kızsın, çocuklarının babasının başına bir şey gelmesini istemezdi. Hatta onun bir hafta önce Dominic'le ettiği kavgaya rağmen istemezdi! 

Caroline, o kavgadan ötürü Drako'yu hala affetmiş değildi. Evet, ikizleri alıp evi terk ederek adamı biraz kışkırtmış olabilirdi; ama onun tepkisinin basit bir şaşkınlıktan öteye geçeceğini doğrusu hiç tahmin edememişti. Oysa Drako, daha o gün, Hall evine gelmiş ve sadece gelmekle kalmayıp ciddi bir olay çıkarmıştı. Aslında, dürüst olmak gerekirse, olay çıkaranın kim olduğu oldukça kuşku götürürdü: Drako mu, Dominic mi?

Ağabeyi son bir haftadır kıvranıp duruyordu. Drako'yla birbirlerine girmelerinden bir gün önce oğluna, kaba kuvvetin hiçbir şeyi çözmeyeceğini; kendisinin de bu yüzden hiç kavga etmediğini söylemesi tam anlamıyla bir talihsizlikti. Buna rağmen ev halkı içinde Dominic'e karşı en affedici olan Nicky olmuştu. Küçük çocuk bir gün önceki kızgınlığının izlerini taşıyan bir suratla kahvaltı masasına oturmuş; herkesin ortasında ancak bir çocuğun sahip olabileceği vurdumduymazlık ve açık yüreklilikle babasından bir daha ona yalan söylemeyeceğine dair söz vermesini istemişti. Ve bu esnada babasının yutkunması karşısında, Elizabeth'in tatminkar bir biçimde gülümsemesi hiç dikkatini çekmemişti. 

Dominic, oğluna söz verdikten sonra; Nicky, hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek, masada cıvıldamaya başlamıştı. İyi ki başlamıştı; çünkü Caroline'ın bile o sabahki gerginliğe tahammül edecek hali yoktu. 

KADER BAĞLAYINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin