Haindi! Çok hain! Duyguları allak bullak etme, onlarla gelişigüzel oynama konusunda inanılmaz bir yeteneği vardı. Sonradan öğrenilemeyecek kadar özgün bir yetenek. Öyle ki Caroline'ı ne dün ne de bugün ağlatabilmek için bir plan yapmasına gerek kalmamıştı. Alçak adamın, yıllar boyu yaptığı gibi, içgüdülerinin emrinde hareket etmesi yeterli olmuştu.
Dün acımasızca Caroline'ı suçlaması, ardından da aynı acımasızlıkla özür dilemesi hep içgüdüseldi. Tıpkı çok geçmeden, sadece yatak odasında fısıldanabilecek sözcüklerle Caroline'ı taciz etmesi kadar içgüdüseldi. Ve Caroline adı kadar emindi ki Victoria'yı kollarında tutarken mırıldanışı da içgüdüseldi; sesine yansıyan sevgisi, özenli kucaklayışı...
Adam, hesap kitap yapmıyordu. Düşündüğünde, onun hiçbir zaman hesap kitap yapmamış olduğunu görebiliyordu Caroline. Her zaman içiyle dışı aynı olan hergelenin teki olmuştu. Caroline, Drako'yu gizli gizli göz hapsinde tuttuğu yıllarda bu bilgiyi farkında olmadan edinmiş olmalıydı ki; erkek, Victoria'nın başına öpücük kondurup, "İyi ki geldiniz! İyi ki buradasınız!" dediğinde, kendini tutamamış; göz pınarları dolmuştu.
Ama lanet olasına bu da yetmemişti. Hiçbir zaman yetmezdi! Caroline'ı fark ettiğinde, dönüp ona duygu dolu gözlerle bakması da gerekiyordu. Ve hatta usulca yanına yaklaşıp önce alnına, sonra da dudaklarına minnet dolu öpücükler de kondurması gerekiyordu. Aptal adamın, "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." demesi de gerekiyordu ki; Caroline dayanamayıp ağlamaya başlasın.
"Tatlım... Anneni ağlattık sanırım."
Aptaldı! Kesinlikle aptaldı! Ama Caroline burnunu çekerken onun hakkını da veriyordu: Sevimli bir aptaldı!
Drako; her zamanki alaycı tavrının ardına sığınmış olsa da onun ne kadar duygulandığını titreyen sesinden, kendisinden kaçırmaya çalıştığı bakışlarından anlamıştı Caroline.
Başı Victoria'ya doğru eğilmiş, sanki onunla bir sırrı paylaşırcasına fısıldayan adama gülümsemek istedi Caroline; ama yüz kasları istediği gibi yana yana gelmediği için başarılı olamadı.
Vazgeçmedi. Önce derin bir nefes aldı; ardından acele acele parmaklarının ucuyla yanaklarını kuruladı. Ve tekrar denedi: Bu kez gülümsemesinin az öncekinden daha başarılı olduğunu umuyordu.
"Huysuzluk mu etti?"
Sesi titremişti; ama bu kadarını sorun etmedi.
Drako, mecburen karısına bakmak zorunda kaldı. Az önceki kadar duygusal olmayan bakışları, Caroline'a içinden, "Tanrıya şükür!" dedirtti.
Drako kaşlarını kaldırdı. Daha doğrusu tek kaşını kaldırdı.
Bu hareketi onun kadar iyi yapan başka biri daha var mıydı, bilmiyordu Caroline. Varsa da onun aynı doğallığı yakalayacağını hiç sanmıyordu. Hele de bir başkasında bu kadar çekici görüneceğini hiç sanmıyordu.
"Böyle bir olasılık varmış gibi konuşuyorsun." diye başladı Drako. "Hatırlatırım ki kızımız babasının kollarında!"
"Küstah!" diyerek onu terslemek istese de yüzündeki gülümseyiş, Caroline'ın niyetini yalanlar gibiydi.
Kabul etmek gerekirdi ki Victoria geçekten de babasının kolları arasında halinden oldukça memnun görünüyordu. Yüzünü Drako'nun gömleğine gömmüş uyuyor, küçük bedeni her nefesle inip kalkıyordu.
Karısının bakışlarını takip eden Drako, "Susan onun böyle rahat olduğunu söyledi." diye açıkladı.
"Susan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...