Warwall Malikanesi, yüzyıllar boyunca var olmasına rağmen çok az sayıda baloya ev sahipliği yapmıştı. Sahipleri tarafından özenle korunan bu mülk, sadece akrabaların ve yakın dostların girebildiği bir çeşit kapalı kutu gibiydi. Hatta bir önceki dük ve eşinin sosyal hayattan iyice kopuk olması, malikanenin ziyaretçi açısından en fakir dönemini yaşamasına neden olmuştu. Son dük Sebastian St. James de vaktinin çoğunu Londra'da geçirmeyi tercih ettiği için durumda pek bir değişiklik olmamıştı.
Altı yıl önce, Ekselansları Sebastian St. James'in tüm Londra'yı şok eden bir kararla, bir terziden fazlası olmayan, İsabella Mercier ile evlenmesiyle Warwall Malikanesi uzun yıllardır hasret kaldığı misafirlerine sonunda kavuşmuştu. Ufak toplantılar, akşam yemekleri, av partileri... Hepsi çok, daha çok insan demekti. Yine de hiçbiri, bu konuda bir baloyla boy ölçüşemezdi.
Geçmişte, yüzyıllar öncesinde çok daha muazzam, çok daha şaşaalı göründüğü zamanlar olmuştu; fakat Warwall Malikanesi bir gece vakti ilk defa bu kadar ışıltılı ve görkemliydi. Elbette bir çeşit kendinden geçişle etrafa bakınıp duran davetlilerin bu konuda hiçbir fikri yoktu. Çoğu, İngiltere'nin en görkemli malikanelerinden biri olan bu devasa taş yapıyı ilk kez görme şerefine ancak bu akşam erişiyordu.
Sayısı beş yüzü aşan konukların bir kısmı, Warwall Malikanesi'nin onlara göz kırpmaya başlayan ışıklarını çok uzaktan fark etmiş ve eder etmez de, kış gecesine göre ılık sayılabilecek havanın tenlerinde yaratacağı kızarıklığı umursamadan, başlarını pencereden çıkarıp hayranlıkla manzarayı izlemeye başlamıştı.
Ağızlarından şaşkınlık ve hayranlıkla biçimlenen seslerin çıkmasına engel olamadan yol alıp tam da gördükleri manzarayı kanıksadıklarını sandıkları anda, en fazla onar metre arayla, içine yerleştirildikleri kafeslerin oymaları arasından arsızca dilini dışarı uzatan meşaleler tarafından karşılanmışlardı.
Yolun iki tarafını birer muhafız gibi tutmuş ağaçlar, gövdelerinin kenarındaki meşalelerin yarattığı kesif aydınlıkta birer masal karakteri gibi dikiliyor; çoğu misafirin, varlığını hafif bir rüzgarla da olsa hissettiren, soğuğa rağmen kendini dışarı atıp malikaneye kadar yürümeye karar vermesine neden oluyordu.
Warwall Malikanesi'nin bir rivayete göre iki yüz, bir rivayete göre iki yüz elli, tamamen efsane olduğu düşünülse bile dile getirilmekten hiçbir zaman çekinilmeyen diğer bir rivayete göre ise beş yüz odası vardı. O gece yaşlı binanın önünde dikilen soylu erkeklerden biri, "Ancak elli odası vardır." diye tahmin yürüttü ışıl ışıl yanan pencerelere ağzı açık bakarken. "Yoksa İngiltere'deki mumların tamamının bile burayı aydınlatması mümkün olmazdı!"
Warwall dükü ve düşesi o gece, ön cepheye bakan tüm odaların aydınlatılmasını istedikleri için bu soylu beyefendiyle aynı şaşkınlığı yaşayan daha birçok misafir, başlarını hafifçe geriye atarak odaların içindeki eşyaları nafile bir çabayla görmeye çalışıyorlardı.
Odalardan yayılan ışık, malikanenin önünü gündüz vakti aydınlığına kavuşturmuş olmasına rağmen; etrafa sayısız meşale yerleştirmekten kaçınılmaması karşısında bir leydi, "Tanrım!" diye bağırdı. Bir elini göğüs kafesinin üstüne koymuş merdivenleri çıkarken her şeyi aklına kazımak istermiş gibi etrafta gözlerini gezdiriyordu. "Tanrım, bu ne muhteşem bir gösteriş!"
Aynı leydi; balo salonuna adım attığında bu kez daha yüksek sesle bir kez daha, "Tanrım!" dedi. Sonra kocasına döndü. "Bu gece diğer odada yatabilirsin Manfred! Ben bu zenginliği düşleyerek tatmin olabilirim!"
Kadın, ardında bir parfüm bulutu bırakarak ev sahiplerinin yanına giderken başını Caroline ve Elizabeth'ten yana çeviren Mathilda kıkırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...