Caroline, ayaklarına dolaşmaması için elbisesinin eteğini bir eliyle hafifçe kaldırmıştı. Her yıl kim bilir kaç kadın bu tip nedenlerle kaza geçiriyor, bir yerlerini kırıyordu. Hatta bazıları hayatını bile kaybediyordu. Caroline'ın böylesi bir kazaya kurban gitmeye hiç niyeti yoktu. En azından şu anda, Drako'nun kolunda Taş Ev'in merdivenlerinden inerken niyeti yoktu. Yeterince utanç yaşamıştı, üzerine bir tane daha koyarsa; ölmesi için merdivenlerden yuvarlanmasına gerek kalmazdı.
Belli etmemeye çalışarak, kocasına baktı. Burnunun aristokratik çizgileri, yan profilde daha da belirginleşmiş gibi görünüyordu.
Caroline, Drako'nun suratında az önce yaşananlara dair bir iz aradı. Bulamadı. Zaten bulsa, şaşardı. Karşı cinsle yakınlaşmak, Caroline için yeni sayılırdı ve tabii şok edici! Peki Drako için?...
Dikkatini yeniden basamaklara vermeye çalıştı. Yaşadığı bütün karmaşaya rağmen, kendini tutmasa, kahkahalarla gülebilirdi. Drako'nun hayatından gelip geçen kadınların çetelesi tutulmuş olsa, Times'ın bir günlük sayısını dolduracak kadar çok isim çıkardı.
Caroline, şaşkın bir yeni yetme değildi. Gerçeklerin fakındaydı. Tüm o kadınları düşündüğünde; Drako'nun kolları arasında yaşadığı baş döndürücü tutkunun bir tesadüf olmadığını biliyordu. Kocası, onun ayağını yerden kesecek gerekli tecrübeyi o kadınlarla edinmişti.
Caroline, diğer kadınların da onun kollarında bu kadar muhteşem hissedip hissetmediklerini merak ediyordu; devam etmesi için adamı teşvik edip etmediklerini, boynuna sarılarak yalvarıp yalvarmadıklarını...
Elbette teşvik etmişlerdi, elbette yalvarmışlardı.
Geçmişte Drako'nun etrafı bir arı kovanından farksızdı. Şimdi o kalabalık kadın grubunun arasına Caroline da katılmıştı. Muhtemelen o da diğerlerinin arasında fark edilmeyecekti, ne de olsa o da sıradan bir arıydı. Gerçi Caroline, Drako'nun karısı olan sıradan bir arıydı.
"Ah!" diye içten içe homurdandı. Tıpkı Carol gibi hayvanlar üzerinden benzetmeler yapmaya başlamıştı. Carol'dan farklı olarak, Caroline'ın hayvanlara benzettiği kadınlardı.
Caroline bu kez ağzından çıkan kıkırtıya engel olamadı. Kadınlar ve hayvanlar arasında ilgi kurmak, erkeklerle hayvanlar arasında ilgi kurmaktan bile daha kötüydü.
"Neden güldün?"
Drako, merdivenin son basamağında durmuş dikkatle Caroline'a bakıyordu. Gözleri bütün yoğunluğuyla üzerine dikilmişken, Caroline ürperdiğini hissetti.
Belki de Carol, hayvanlarla erkekler arasında ilişki kurmakta haklıydı; çünkü tam da şu anda Drako kara, kapkara gözleriyle bir pantere benziyordu. Güçlü, araştıran ve avının kokusunu hala üzerinde taşıyan bir pantere.
Çok değil, on dakika önce aynı gözler; tutkuyla kararmış bir biçimde Caroline'ın üzerinde gezinmişti. Caroline'ı, uzattığı yatağın ne kadar tozlu olduğuna aldırmadan, tembelce incelemiş; sanki nereden ısırması gerektiğine karar verememişti. En nihayetinde bakışları, karısının göğüslerinde sabit kalmıştı. Sonra başı, hızla ve tereddütsüz bir kararlılıkla hedefine doğru atılmıştı.
Caroline, sırt üstü uzandığı için yukarı doğru meyleden göğüslerinin üstünde hissetmişti kocasının sıcak dudaklarını. Drako, karısının büyük ve dolgun yuvarlaklarının dekolteden taşan kısımlarını öpücük yağmuruna tutmuştu.
Ve Caroline...
Caroline, erkeğe gönüllü teslim olmuştu. Onun, yaza göre daha koyulaşmış olan sarı saçlarının arasına parmaklarını daldırmış, başını kendine doğru iyice bastırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...