Gün kötü başlamıştı. Aslında gece, doğdukları günden bu yana ikizlerin Caroline'ı en çok ve en huzurlu uyuttuğu geceydi. Sabaha karşı, hem de peş peşe, uyanmaları dışında; annelerini hiç rahatsız etmemişlerdi. Ne var ki sabah olduğunda, önce Victoria hemen ardından da Elizabeth ağlamaya başlamış ve dadıları Sarah'nın bütün gayretlerine rağmen, ihtiyaçları giderilinceye kadar susmak nedir bilmemişlerdi. Bir saati geçen emzirme, alt değiştirme ve pışpışlanma süreci sona erdiğinde Caroline; en azından kabus gibi başlayan güne dinlenmiş bir biçimde uyandığı için Tanrı'ya şükrediyordu.
Ufaklıklar bir yana; annesiyle yeğeninin tam da o karmaşada ziyarete gelmesi, her şeyin üzerine tuz biber ekmişti. İkizleri kucağına alamayacağını fark eden Nicky önce surat asmış; ardından da doğal olarak öncelikle bebeklerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışan halasından istediği ilgiyi göremediği için, ona, "Artık beni sevmiyorsun!" diye bağırarak gözleri yaşlı bir biçimde odayı terk etmişti.
Artık sabrının sınırlarında dolaşan Caroline, Nicky'nin peşinden koşmayı düşünmemişti bile. Düşünse de kucağındaki Victoria'yı susturmaya çalışırken, bunu yapması olası değildi. Üstelik tam da o sırada, annesinin her iki bebeği emzirmek yerine bir süt anne tutması konusundaki yeni bir söylevine daha katlanmaya çalışıyordu. Ama bir yere kadar...
"Lütfen anne! Daha kaçıncı kez, 'Hayır!' demem gerekiyor?" diye asabi bir sesle sorunca, yaşlı kontes çenesini havaya dikip, "Sonuncu kez!" dedikten sonra, odayı azametle terk etmişti.
Caroline, yataktan kalktığından beri geçen bir buçuk saatin ardından, kendini bir liman işçisi kadar yorgun ve huysuz hissediyordu. Ve neredeyse bir liman işçisi kadar da ağzını bozmaya yakındı. Oysa kendini bildi bileli bir kez olsun küfürlü bir cümle kurmuş değildi.
"Aaa!... Bu sabah tembellik etmeye vaktin yok! Kalk bakalım!"
Caroline, uzanma koltuğundan toparlanmaya hiç niyetlenmeden, hatta kapıya doğru başını bile çevirmeden, "Git başımdan Elizabeth!" diye homurdandı.
"Huysuzuz bu sabah? Neden? Hımm?..."
"İnan bilmek istemezsin!"
Tam karşısındaki koltuğa oturan Elizabeth güldü.
"Kontesi ve Nicky'i kızdırmayı başardığına göre, sanırım bilmek istemem!"
Caroline elini alnına götürerek gözlerini yumdu.
"Tanrım! İkizlerle birlikte hem annem hem de Nicky'le nasıl ilgilenebilirim? Bu çok adaletsiz!"
"Sanırım adalet ne Nicky'nin ne kontesin ne de ufaklıkların umurunda." dedi Elizabeth muzipçe.
"Off! Sanırım gönüllerini almam gerekiyor."
"Kesinlikle! Zaten Victoria'yla Elizabeth'in sessizliğine bakılırsa, çoktan almaya başlamışsın."
Caroline doğrularak oturdu.
"Dün geceki uslu hallerini düşününce, bugün başıma bir iş açacaklarını tahmin etmeliydim. İkisi de bu sabah keyifleri oluncaya kadar hiç susmadı!"
"Onlar bebek!"
"Mızmız bebekler!"
"Yoo!... Yeğenlerime laf söyletmem! Sadece ikiz oldukları için seni yoruyorlar, yoksa oldukça uslular!"
Caroline, Elizabeth'e itiraz etmedi; çünkü arkadaşı haklıydı. Sadece, "Neyse ki benim çocukluğuma çekmemişler, oldukça yaramazdım." diyerek onu onaylamış oldu.
"Drako'ya çekmiş olabilirler mi?"
Caroline kahkaha attı.
"Bunun olasılığı bile komik!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Fiction HistoriqueDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...