Warwall Dükü'nün hayatında pişmanlıklara yer yoktu. Bir şeylere pişman olarak geçirilen zaman, ona göre, bir kayıptı. Bu yüzden aldığı kararları, yaptığı seçimleri dikkatli yapar; sonunda onlar yüzünden geriye dönmek istemezdi. Sevgili karısıyla ilk evlendikleri zaman dışında bu konuda oldukça başarılı hareket etmişti; ama o zaman işleri yüzüne gözüne bulaştırmış, yıllarca çekilen acılara neden olmuştu. Tek tesellisi toy, çok toy bir delikanlı olmasıydı. Annesinin kararlılığı karşısında direnememişti.
Oysa bir ay önce Lawson'la Bayan Maxwell'e düğünlerini Warwall Malikanesi'nde yapmalarını teklif ettiğinde, kırklı yaşlarını süren olgun bir adamdı.
Uzaklardan gelen büyük bir gürültü üzerine, "Aklımı kaybetmiş bir adam!" diye homurdandı.
Sakin sakin uyanmak ve kolunda İsabella'yla Londra'da herhangi bir kilisede yapılabilecek düğüne misafir olarak katılmak dururken, bir hengamenin içine uyanmış ve İsabella'yla iki çift laf etmeye fırsat bile bulamamıştı. Karısı apar topar kahvaltı hazırlıklarını kontrol etmeye ve öğleden sonra gerçekleşecek tören için müstakbel gelinin heyecanına ortak olmaya gitmişti.
"Aman ne güzel!" diye düşündü.
Sanki yeterince endişe etmiyormuş gibi, bir de üzerine, İsabella'nın bu kadar koşuşturması; Sebastian'ın dün geceki uykusuna mal olmuştu.
İsabella'nın karnı kocamandı, gerçekten kocaman! Tanrı korusun, Drako'nun pis şakasının gerçek olmasından korkar olmuştu, Sebastian: İsabella ikiz taşıyor olabilirdi.
"Tanrı'm!" diye yakarırken, gözlerini yumdu.
O, ikiz doğuramazdı!
"Ya ona bir şey olursa?..."
Düşüncesinin sonunu getirmekten aciz, öylece kalakaldı.
Taa en baştan İsabella'nın onu ikna etmesine izin vermemeliydi. Zaten üç çocukları vardı.
"Ne olur Sebatian!" diye yalvarmıştı İsabella mavinin en güzel tonundaki gözleriyle. "Bir tane daha! Söz, başka çocuk istemeyeceğim!"
Geniş göğsünün üstünde karısının yumuşak bedeni ve az önce paylaştıkları sıcak yakınlık çok tazeyken, ağzından, "Tamam" sözcüğü çıkıvermişti.
İsabella bir an inanamazmış gibi ona baktıktan sonra uzanıp kocasını öpmüştü. Ah, ne öpücüktü! Bugün bile hatırladığında kanı kaynıyordu. O sırada da kaynamıştı ve muhtemelen İsabella, o akşamki sevişmelerinde hamile kalmıştı.
Sebastian, düğün için İsabella'dan kendini yormayacağına dair söz vermesini istemişti. Karısı ufak bir kahkaha atmış ve "Nasıl yorabilirim ki sevgilim?" diye sormuştu. "Yüzden fazla hizmetçi var. Ben sadece Bayan Thompson'dan her şeyin yolunda gidip gitmediğini öğreneceğim o kadar."
Kulağa mantıklı gelse de ona kalmış olsa; Sebastian, İsabella'nın yataktan hiç çıkmamasını dilerdi. Tanrı korusun, yürürken çocuklardan biri ona çarpıp dengesini kaybetmesine sebep olabilirdi ve Tanrı korusun, bu olay İsabella merdivenlerin en üst basamağındayken meydana gelebilirdi.
Eliyle yüzünü sıvazladı. Galiba bir çeşit ruh hastalığına yakalanıyordu. Sürekli varsayımlarla içini kemirip duran habis bir hastalığa.
"Ama haklıyım!" diye düşündü.
Endişe etmesi son derece mantıklıydı; çünkü malikane, son yıllarda hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Yaklaşık elli oda misafirler için tahsis edilmişti. Onların hizmetçileri, uşakları, dadıları... Sayı artmış da artmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...