"Ekselansları yemeği beğenmedi mi?"
"Çok beğendim." diyen Caroline, zarif bir biçimde, çatalını yeniden eline aldı.
Yemeğin başından beri hiç susmamış olan Leydi Townsend, kulak tırmalayacak kadar tiz sesiyle, "Ah, buna çok memnun oldum!" diye cırladı. "Çok bir şey yemediğinizi görünce, ben de yemeği beğenmemiş olmanızdan korkmuştum!"
Aslında Caroline'ın az ya da çok yemiş olması hiçbir şekilde onun üzerine vazife değildi; ama Caroline, bu gerçeği kadının yüzüne vuracak kadar kaba değildi. Bu yüzden, "Ben normalde de çok fazla yiyen biri değilimdir Leydi Townsend." diye yanıtladı kadını.
"Ah!... Ekselansları! Bu bilgiyi benimle paylaşmanız ne büyük incelik! Aksi takdirde sizin doğum sonrası kilolarınızdan kurtulmak için yemediğinizi sanmaya devam edebilirdim!"
Etrafında on sekiz kişinin oturduğu uzun dikdörtgen masada bir sessizlik yaşandı. Caroline'ın gözleri hemen Lord Thorne'un hemen sağında, onur konuğu olarak, oturan kocasına kaydı. Drako, konuyla hiç ilgisi yokmuşçasına yemeğini yemeye devam ediyordu.
"Zaten onun yardımına ihtiyacım yok!" diye homurdandı Caroline içten içe.
"Ben doğumdan sonra ekselansları kadar zarif ve ince görünen bir kadın görmedim. Üstelik kendisi ikiz bebek dünyaya getirdi."
Oldukça yumuşak olmasına karşın kararlı ve kendinden emin ses, Leydi Thorne'a aitti. Ev sahibesi; masanın diğer ucunda, kocasının tam karşısında oturuyordu.
Bunca yıldır Leydi Thorne'u çok az görmüş olan Caroline, sesini çok daha az duymuştu. Bu yüzden kadına şaşkınlıkla baktığından emindi.
Sadece Caroline değil; bütün masa da gerekmedikçe sohbetlere katılmayan, katıldığında da bir, iki sözcükten fazlasını kullanmayan Leydi Thorne'a dönmüştü. Caroline, Marki'nin gözlerinde bile, karısının çıkışından ötürü yaşadığı şaşkınlığı okuyabiliyordu.
Caroline kibarca, "Çok teşekkür ederim Leydi Thorne." dedi. "Hatırladığım kadarıyla siz de çabucak eski formunuza dönmüştünüz."
Bu kez oluşan sessizlik, az öncekinden çok daha derindi. Nedenini geç de olsa kavrayan Caroline, başını önüne eğip gözlerini yumdu ve ortadan kaybolmak için Tanrıya dua etti; dünyadaki en değerli varlığını, çocuğunu kaybetmiş bir kadına söylenebilecek en son şeylerden birini söyleyebilecek kadar ahmak olduğu için. O da en az Leydi Townsend kadar boşboğazdı.
"Teşekkür ederim ekselansları."
Caroline, aniden başını kaldırıp Leydi Thorne'a baktı. Kadının, korktuğunun aksine, gülümsediğini görmek; bir kez daha şaşırmasına neden olmuştu.
Leydi Thorne gülümsemesini bozmadan, "Zaten pek kilo almamıştım, o yüzden James çok küçük doğmuştu." diye ekledi.
Caroline; solunda kalan Lord Thorne'un oğlunun adını duyduğunda derin bir nefes aldığını fark ederek, ona doğru kaçamak bir bakış attı. Oysa adamın sert ve gölgeli gözleri, karısının üzerinden bir an olsun ayrılmıyordu.
Caroline, bu adamı her zaman çok korkutucu bulmuştu. Griye çalan gözleri, genelde bir gümüşün ışıltısı kadar soğuk olurdu. Suratı bir kaya kadar sert ve haşin görünürdü. Sanki okyanus kıyısındaki kayalar gibi su ve rüzgarla oyulmuş kadar haşin!
Beş yıl kadar önce, evlendiğinde; soylular arasında bir büyük kalenin daha düştüğüyle ilgili dönen dedikoduları bugün bile hatırlayabiliyordu Caroline. Ama esas konuşulan, fakir bir baronun kızı olan yeni gelin olmuştu. Kimse; yaşı geçkin, çok da albenisi olmayan bu kadınla Lord Thorne'un neden evlendiğini anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER BAĞLAYINCA
Historical FictionDrako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamayan Drako'yu hiç gururlandırmazdı. Her türlü sorumluluktan uzak yaşayan bu adamın ha...