28. Bölüm (1. Kısım)

10.6K 783 93
                                    

Bu kokuyu seviyordu, bu tütün kokusunu... Yakınında, ham ketene değmiş beyaz sabun kokusunu... Daha da yakınında, tütünün ve sabunun teninde biçim değiştiren kokusunu... Drako'nun kokusunu.

Her şeyin yoluna girdiği gün Drako; Caroline'a, kızlarının kokusunun onunkine benzediğini söylemişti. "sen gibi" demişti. O dakika kocasının aşkından emin olmuştu Caroline; çünkü ona göre bu bir kadına söylenebilecek en özel, en romantik sözdü. Kocası, "Diğer herkesten farklısın!" demek istemişti Caroline'a. "Kokun herkesten farklı! Sana özgü... Sen gibi..."

Caroline; sonrasında bir gün Drako'ya o anda neler hissettiğini, kalbinin bir anda kanatlanıp nasıl havalandığını anlatmıştı. "Biliyor musun?" demişti. "Ben de senin kokunu seviyorum. Aynı odada olmamız yeterli. Eğer bana biraz yakınsan, seni görmüyor olsam da varlığını hissetmemi sağlıyor." Ve ardından nasıl sağladığını da açıklamıştı. 

Drako; kahvaltı masasında, çaprazındaki sandalyede sessizce karısını dinlemişti. Sonrasında ne ona romantik bir öpücük vermiş ne de gözleri aşkla dolu dolu bakmıştı. Gazetesini kenara katlayıp usulca ayağa kalkmıştı. Hareketlerindeki sistemlilik Caroline'ın da ona uymasına neden olmuştu. 

Drako, "Çıkın!" diye buyurmuştu hizmetkarlara ve onların ardından kapılar kapanır kapanmaz; Caroline'la aralarında duran sandalyeyi kenara çekerek bir adım atmış ve "Bana ne dediğini biliyor musun?" diye sormuştu.

Erkeğin hafif tarazlı sesi Caroline'ı kendinden şüpheye düşürmüş, bu yüzden cevabı dudaklarında tereddütle şekillenmişti: "E... Evet?..."

Drako, yaklaşmaya devam etmiş; o yaklaştıkça Caroline da gerilemişti. Aralarında yükselen gerilim yüzünden tir tir titremeye başlamış olmasa, kendi hareketinin saçmalığına muhtemelen kahkahalarla gülerdi. 

Geri gidecek yer kalmayıp en nihayetinde kocasının bedeniyle soğuk duvar arasında sıkışıp kaldığında; Drako, "Bence bilmiyorsun." diye fısıldamıştı. "Bir erkeğe, 'Sabun, ham keten ve tütün kokuyorsun...' demek cüretkarlık ister! Çokça ister! Ama bir erkeğe, "Öyle bir koku ki tadını dilimin ucunda hissedebiliyorum!' demek..." Başını iki yana sallamıştı. "Sevgilim... Bu, apaçık bir kışkırtma!" 

"De... Değil!"

Drako; Caroline'ın itirazını hiç önemsemeyerek, "Böyle bir cümle kurup ardından öylece çekip gidebileceğini mi sanıyorsun?" diye sormuştu. O sırada bedenini karısınınkine bastırarak sözlerinin onu ne kadar heyecanlandırdığını anlamasını sağlamıştı. "Hiçbir şey olmaz mı sanıyorsun?" 

Sesi kasıtlı bir yavaşlıktaydı. Dudağının kenarında eğreti bir gülümseme oynaşıyordu ve kahrolası tek kaşını saygısızca kaldırmıştı.

"Be... Ben..."

"Evet... Evet, öyle sanıyorsun!" diyerek Caroline'ın şaşkınlığına gülmüştü Drako. "Ama yanılıyorsun Caro, hem de çok! Çünkü bu erkek, böylesi bir kışkırtma karşısında hiçbir şey yapmadan duramaz."

"A... Ama..."

Sesi, kocasının sıcak ve sert dudaklarının baskısı altında yitip gitmişti. 

O günden sonra Drako, Caroline'a sık sık sataşır olmuştu:

Hall Evi'ndeki bir akşam yemeğinde karısına doğru eğilip, "Senin burnun iyidir Caro. Bu yemek Sanjay'ın baharatları gibi kokmuyor mu?..." diye sormuştu herkesin duyabileceği bir sesle. 

Önceki gün Elizabeth'i kucağında sallarken, "Seranda kızlarımdan daha güzel kokan bir çiçeğin var mı sevgilim?" dediğinde, sinsi sorusunun çağrıştırdıklarından habersiz, kenarda bekleyen Sarah ve Bayan Perkins'ten iç geçirmeler eşliğinde kocaman gülümsemeler kazanmıştı.

KADER BAĞLAYINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin