(Medyada Barış Arduç, yani KEREM YALÇIN)
Kalbim artık atmıyordu sanki. Biri kalbimi durdurmuş ama ruhumu bedenimden çekmeyi unutmuş gibiydi. Yarı ölü, yarı diri bu beden, "kalpsiz" daha ne kadar süre yaşayabilirdi ki acaba? Bilmiyorum?Neden acım hafiflemiyordu? Biran olsun o yalancı ve aynı zamanda hala çok sevdiğim adamı unutmak istiyordum. Ya sadece bir an çıksın aklımdan, çıksında gözlerimin önünü göreyim artık istiyordum.
Tozunu aldığım mobilyalar gözyaşlarımla ıslanıyordu. Yeni bir ev bulmuştum ama buna sevinmek yerine ağlıyordum. Ben o konaktan içeriye adım atarken sonsuza kadar orda yaşayacağıma emindim. Ama malesef orda tek bir gün mutlu yaşamıştım ve sonrası acı, ihanet, yalan, hayal kırıklıkları...
Hatice ağladığı görmesin diye o salona geldiğinde ben ona arkamı dönüp, temizlikle uğraşıyordum. Bir binanın beşinci ve aynı zamanda sonuncu katındaki bir daireyi kiralamıştım. Eşyalı bir ev bulmak çok zordu, bu sefer şeytanın bacağını kırıp bulmuştum. Evin sahibi Almanya da yaşadığı için, ara sıra gelip kalıyormuş burda. Biz emlakçıya ısrar edince evin sahibiyle konuşup ikna etmişti. Ve sonuç olarakta istediğim gibi sessiz sakin ve yıpranmamış bir ev kiralamıştım.
Salonda yapılacak işler bittiğinde, ellerimi yıkayıp Hatice nin yanına geçtim. Hatice mutfaktaki bütün işleri bitirmiş, su içiyordu. Suyunu içtikten sonra, gülümseyip bana döndü Hatice.
"Elçin buralar tamamdır, izninle artık çıkmam gerek bugün babam geliyor, biliyorsun."
Hatice nin yüzündeki içten gülümseme benim bile içimi ısıtmıştı. Buz gibi ruhumu bir "baba" kelimesi ısıtmaya yetiyordu. Benimde babam hayatta olsaydı belki herşey başka türlü olabilirdi.!
"Tamam canım çok teşekkür ederim. Zaten çok yardımcı oldun."
Hatice ayakkabılarını giydikten sonra birbirimize sarılıp onu uğurladım. O merdivenlerden aşağı inerken, bende kapıyı kapatıp yeni evimle başbaşa kaldım.
Nefes almak bir yaşam belirtisiydi değil mi? Çok tuhaf ben nefes alıyor ama yaşamıyordum.
Gözyaşlarım yeniden yanaklarıma doğru akarken, yutkunmak istedim ama yutkunamadım.
Onu çok özlüyordum. Elimde değildi ondan ne kadar nefret edersem edeyim bir yanım onu hala seviyordu.
Ne kadar çok severse, o kadar zor unuturmuş insan anlıyordum.Yalın ayak mutfağa girip kendime bir bardak su aldım. Ellimle gözyaşlarımı sildikten sonra suyumu içtim. Kuruyan boğazım ıslandıktan sonra salona geçip koltuğa oturdum. Ve yeniden başladım düşünmeye. Bir girdap gibi üşüşüyorlardı beynime ve beni içine çekiyorlardı.
Ellerimle saçlarımı tarayıp, koltukta yayıldım. Salonum güzeldi ama benim asıl sevdiğim oda yan odaydı. Geleneksel bir şekilde döşenmişti. "Reşo ağa" minderleri olarak bilinen kırmızının en koyu tonu ve siyah renklerinde minderler ve yastıklar vardı. Krem rendi bir perde ve duvarda da eski Urfa dan bir fotoğraf asılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kopsun KIYAMET
RomanceHayatımın en büyük şokunu evliliğimin ikinci gününde yaşadım.! Evlendiğim adamın evli ve ikide çocuğu olduğunu öğrendiğimde, dünyam başıma yıkılmıştı. Birbuçuk yıl gibi uzun bir ilişkiden sonra muhteşem bir düğünle dünya evine girdigimi düşünürken...