18. Ruhlar Şehri ♠

113K 8.1K 660
                                    

Avuç içlerimi ısıran yakıcı terle genzimden aşağıya sarkan
katran tadı aynı ayrıntının hüsran dolu sonucu olarak baş gösterirken, olduğum yerden milim kımıldayamadım. Onun elleri altında nefesinin kurbanı olduğum gerçeği, görünmeyen gözlerine
bakmaya mecbur bırakıyordu harelerimi. Saniyeler önce üstüme
yapıştırdığı yaftayı hayatım boyunca hak edecek tek bir harekette bulunmamıştım; bu yüzdendi kırgınlığım, kızgınlığım.

“Hayır!” Sesim inkârın en koyu tınısını takındı. Bu benim için
kabul edilemezdi.

“Beni kimseyle bir tutmaya hakkın yok. Ben kimseye ihanet
etmedim.”

Omzumdaki iri elleri usulca aşağı kaydı ve dirseğimde durdu,
sıkıca kavrayarak kendine çekerken sert bedenine çarpan bedenim yalpaladı.

“Ama edersin, fırsatını bulduğun ilk anda hem de.” Dudaklarımı
yalayan soğuk nefesi kendimi savunmama engel oluyordu.
Dilimin ucuyla kuruyan dudaklarımı ıslatıp zar zor konuştum.

“Derdin ne senin?”

“Varlığın.” Hızla inip kalkan göğsüm, taş sertliğini andıran ve
midesi olduğunu tahmin ettiğim yere çarpıyordu, neredeyse titremek üzereydim ona bu denli yakınken.

“Ben sana hiçbir şey yapmadım.”

Son kelimeme vurgu yapmaktan
geri kalmadım, tutuşu canımı yakacak kadar sıkılaştığında
ağzımdan acı bir inleme firar etti.

“Ahh!”

“Canın mı acıdı?” Alaycı ses tonu ona inat duruşumu dikleş-
tirmeme yardımcı oldu. Kaşlarımın birini kaldırıp dirseğimdeki
sızıyı hiçe saydım.

“Acımadı.”

O an, orada kolumu kırsa yardım edebilecek kimse yoktu.
Ateş’in dediği gibi, benimki aptal cesaretiydi sanırım. Daha sö-
züm henüz bitmişti ki kolumu biraz daha sıkmasıyla tiz bir çığlık
atıp refleks olarak boşta kalan elimi boynuna yerleştirdim. O an
bir şey oldu; eli hızla benden ayrılırken bedenimi pervasızca yere savurdu. Koltuğun kenarındaki sert tahtaya denk gelen bel boşluğumdan yükselen nahoş sese acı dolu çığlığımın eşlik etmesinin akabinde, çektiğim yüksek dozda ıstırapla birlikte yanağımdan yaşlar süzülmeye başladı.

Hareket edemiyordum, sanki belimde birkaç kemik kırılıp
acımasızca etime saplanmış gibi her doğrulma çabamda canımı
yakıyordu. Ellerimi yere bastırıp çektiğim acıdan dolayı kirpiklerimi
sıkıca kapattım. Dudaklarımdan dökülen küçük hıçkırıklar
Ateş’in eseriydi. Ellerimle yerden destek alacağım sırada, az önceki
öfkeli dokunuşunu tekrar bedenimde hissettim. Biri belime
giderken, diğeri olası ani bir hareketimi önlemek için karnımın
üzerinden baskı yaptı. Nazikti.

“Dokunma bana!” Gözlerimi açmadan ettiğim itirazı duymazdan
geldi.

“Sakin ol, incinmiş olmalı.” Nefesi saçlarımın başladığı noktaya
esti ve onu uzaklaştırmak için söyleyeceğim hiçbir laf işe yaramayacaktı, biliyordum.

“Bırak beni,” dedim yine de.

“İsteyerek yapmadım, birden oldu, ben de anlamadım.” Duraksayarak
konuşması bana bir şeyleri izah etme çabası olarak görünse de işin aslı öyle değildi. O kendine izah ediyordu.

İri parmakları kazağımı sıyırıp çıplak bel boşluğumla buluştu-
ğunda vücudumdaki tüm tüylerin ürperdiğini hissettim. Orada
bir süre gezindi, arada belirli noktalara yaptığı baskı canımı yaksada dayanılamayacak gibi değildi, hatta garip bir şekilde iyi geliyordu.

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin