34. Ölüm Busesi ♠

41K 3.8K 494
                                    

On.. dokuz.. sekiz.. yedi..

Görünmeyen biriyle saklambaç oynamak; zihnimin duvarlarında yankı bulan bir ironi olarak mantığımla alay etmekten çekinmedi. Tek taraflı bir oyundu, kaybetme durumunda da mağlubiyete tek taraflı ev sahipliği yapacaktım. Tıpkı bu oyuna eşlik ettiğim gibi onun attığı her adıma, dudaklarından dökülen her söze koşulsuz itaat ediyordum. Zira korku bedenimi çevrelediğinde baş kaldırışlarımın esamesi okunamazdı. Böyle bir kızdım ben, olduğumdan farklı görünmeye çalışmak eğrelti dururdu üzerimde.

Altı.. beş.. dört..

Hayır, gözlerimi kapatıp saklanmasını beklemiyordum. Zira bilincindeydim bu oyunun amiyane bir saklambaç olmadığının. İyi şanslar dileyen fısıltının etkileri hala zihnime hükmederken, dakikalardır salonu rotasızca arşınlayan adımlarıma bir son verdim. Üç dakika demişti, üç dakika sonra onu bulmam için gerekli olan kırk saniye başlayacaktı. Sadece bir kaç saniye kaldığında, içimde anlamsızca saymaya devam ettim. Yaşadığım tedirginlikten mütevellit soğuyan baş parmaklarımı birbirine kilitledim bilmem kaçıncı kez.

Vakit yaklaşıyordu, zaman aleyhime işliyordu.

Üç.. iki.. bir..

Önce bedenimi yokladım, uzuvlarımı; bir titreşim yoktu. Akabinde beynim, ani bir hareketle onun bulunduğu konuma doğru dönmem için reflekslerime direktif vermiyordu. Tüm bunların farkındalığıyla bulunduğum katta olmadığını idrak edebildim ve hızla merdivenlere yöneldim. Üst kata çıkışım mümkün mertebe en seri devinimimle gerçekleştiğinde istediğim yoğun his tüm bedenimi ele geçirdi. Buradaydı.

Her saniye gelip-geçen önceki saniyeye okkalı küfürler savururken, arayışıma oradan oraya koşturmak yerine olduğum yerde sabit durmak suretiyle devam ettim. Sol kolumun yüzeyinde baş gösteren karıncalanma, beni hemen solumda kalan gardroba yönlendirdi. Kapakları açar açmaz elimi boş olan kısımda savurdum, yoktu. Oysa buralarda olduğuna emindim, tüm algılarım buram buram yakınlığının hissiyatıyla dolup taşmıştı.

Kalan maksimum sekiz-dokuz saniyemi varlığıyla şekillendirmek adına bakışlarımı gardırobu etrafında gezdirdiğimde hemen arkadaki boş alan dikkatimi çekti. Oraya doğru bir adım attım, o adımın bana getirisi göğüs ve gerdanımda baş gösteren karıncalanma hissinin atağa geçmesi oldu. Beynimin içinde dönen son saniyelere birbiri ardına atılan seri adımlar eşlik etti. Gardırobun yanında ki boşluğa uzanan ellerim bileklerimden yakalandı. Yaşadığım anlık ürkme devamını yerini zaferin sinsi şahadetine bıraktı.

"Üçte bir" derken iri parmaklarının arasında kaybolduğunu tahmin ettiğim bileklerimi kendisine doğru çekti. Zorunlu attığım bir kaç adım aramızdaki mübrem mesafeyi kapatırken yüzümde oluşan belli belirsiz gülümseme kendini o tanıdık heyecana bıraktı.

"Kazandım"

"Kazandın"

"O halde-"

"Sor" diye emretti düz bir sesle. Ona sormak istediğim belki de onlarca soru vardı. Ancak bu mesafeden yüzüme vuran ferah nefesi uçuruma dönüşüyor, dimağıma yer edinen tüm düşünceler o uçurumdan intihar ediyordu.

"Bileklerimi bırakır mısın?" gözlerim havada görünmez bir güce maruz kalan ellerime kaydı. Elleri usulca benden uzaklaşırken bileklerimi kendime çekip acımamasına rağmen ovalamaya başladım.

"Eğer on saniye içinde sorunu sormazsan cevaplamayacağım haberin olsun"

Hayır! Bu fırsatı kaçıramazdım. Ama bu öyle alelade bir soru değildi ki, nerden başlayacağımı nasıl soracağımı hiç düşünmemiştim. Öte yandan Ateş'in tehtidi kuru sıkı olamazdı, yanıtsız kalmanın korkusuyla "Nasıl öldün?"diye sordum. Bir anda, tek nefeste.

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin