29. Sarhoş ♠

65.2K 3.7K 284
                                    

Kendimi bildim bileli sessiz, sakin ve içine kapanık bir kız olmuştum. Ancak fiziksel olarak, özellikle de çocukluğumda, turuncu saçlarım ve şimdiye nazaran daha belirgin olan çillerimle çoğu yetişkinin mübalağa dolu ilgisine maruz kalırdım. O zaman bile bundan hoşlanmaz, annemin eteklerinin arkasına saklanırdım. Benim tam tersime, en az benim kadar ilgi çekici olan Helin de tam bir sevgi arsızıydı.

Tek aykırı huyum olan fevriliğimin getirisi az önce öfkeyle dudaklarımdan firar eden kelimelerdi ve bedelini henüz ödemeye başlamadan derin bir utanç denizinde yüzmeye başlamıştım bile. Düşündükçe arabanın arka koltuğuna sinerken, istemsizce dikiz aynasına kayan bakışlarım onun hayali bakışlarıyla orada çarpı şarak irkiliyordu. Nasıl diklenirdim Ateş’e! Hem de böyle bir konuda! Hayatında alkol kadehini eline bile almamış, hoşlandığı tek erkek olan babasının sadakatsizliğini öğrendikten sonra vazgeçmiş bir kızdım. Az önce telaffuz ettiğim kelimelerin hakkını nasıl verirdim?

“İyi misin Hare? Kızardın.”

Düşüncelerimden mustarip bir biçimde surat ifademi değiştirerek, oturduğu ön koltuktan bana bakan Derin’e iyiyim anlamında başımı salladım. Burada zaman kavramından bihaber olsam da saatin gece yarısını çoktan geçtiğini tahmin edebiliyordum. Sükûtun hüküm sürdüğü yaklaşık yarım saatin ardından kalabalık ve gürültülü bir sokağa girdik. Burası daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemiyordu, kalabalık bir sokaktı ve insanlar gruplaşmış halde küçük topluluklar oluşturmuşlardı. Arabası uygun bir yerde durduğunda dizlerimin üzerine atılan şala şaşkınlıkla bakakaldım.

“Locaya geçene kadar şunu omzuna al.”

Bana bakmadan konuştuğuna emindim. “Neden?” “Gördüğün gibi fazlasıyla kalabalık, insanlara çarpmadan geçmen imkânsız.”

Sözlerine istinaden tekrar sokağa çevirdiğim bakışlarım bir kez daha yoğun kalabalıkla sınandı. Dışarısı böyleyse içeriyi düşünmek bile istemiyordum açıkçası. Dediğini yapıp şalı omuzlarıma aldım ve kapımı açan Derin’in koluna girdim. Yararak ilerlediğimiz kalabalık bizi Carl ya da Damir’in mekânı olamayacak kadar nezih bir mekâna çıkardığında ilk göze çarpan şey, mekânın tepesine büyük harflerle yazılmış “Crvena” yazısıydı. Kalın bir tahta siyaha boyanarak sert bir yüzey oluşturulmuştu, hemen üzerinde altın renginin hâkim olduğu yazısıyla muazzam görünüyordu.

İçeri attığımız adımla birlikte el pençe karşılanarak üst kattaki el oyması ahşap locaya yönlendirildik, tahminimin aksine dışa- rısı kadar kalabalık değildi. Çok sayıda insan vardı ancak herkes masalarında ya da dans etmek için oluşturulan boşlukta bulunduklarından dolayı düzenli duruyorlardı. Sol tarafımda yürüyen Derin’in koluna yapışmış biçimde adımlarken, hemen sağımdaki Ateş’in korumacı varlığını fazlasıyla hissettim.

“Ateş! Hani bunlar gelmeyecekti.”

Derin’in aniden durmasıyla ben de mecburen durup, onun öfke dolu gözlerle baktığı yere baktım. Ağırlanacağımız locada Sezgin’le Izabelle oturuyorlardı ve Izabelle boynundaki sargıya rağmen sevgilisinin önünde işveli bir şekilde dans ediyordu.

“Izabelle’in başına gelenleri anlatmıştım sana, gelmeyeceklerini sanıyordum.”

Derin tek ayağını yere vurup kolunu benden kurtardı. “Ben gidiyorum!”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin