64. Elma Şekeri (Final) ♠

75.7K 5.7K 4.1K
                                    

Aslında sorun etmiyordum bu şehirde tek renkken zifiriye bulanmayı, esasen gerdirildiğim çarmıhta akıbetimi bekliyordum. Üstelik cılız bileklerimi saran iplere bile bu denli alışmışken, asıl acıtan elmacık kemiğimin üzerinde asılı kalan, mavinin yakıcı yansımasını hapsetmiş gözyaşı damlasıydı. Hayır! Asıl mahveden o gözyaşının bana ait olmayışıydı. Konuşmadık bir süre. Aramızdaki son acımasız pantomim, tükenmişliğin tırmandığı tırtıklı sessizlik duvarının yosun tutmuş serzenişleriydi. Bir saat sonrası için kuracağımız hayaller bile aç bir bebeğin boş bir memeden süt emmesi kadar ironikti.

Konuşarak kelimeleri tüketmek yerine birbirimize sarılıp bedenlerimizi sükûnete erdirmenin hazzını yaşıyorduk. Çıplak sırtımın Ateş’in çıplak göğsüyle olan buluşmasından mesutken, karnımın üzerinde dolaşan büyük elleri uykunun kıyılarına salı- veriyordu bilincimi. Birlikte yaşadığımız en güzel anlardan biriydi şüphesiz, öyle güzeldi ki diğer hiçbir şey umurumda değildi. İçine düştüğüm tüm meyus olaylar ruhumun dış kapısının önün- de kalmıştı onun koynundayken. Teninden tenime akan, adlandırılmaktan soyutlanan duyguları en derininde yaşamak yetiyordu. Fazlasında gözüm yoktu, hiç olmamıştı.

Gözlerimi usulca kapattım ve beni saran kollarını kavradım. Henüz uyumadan bedenimi esir alan mahmurluğun son demlerindeydim. O uyumayacaktı, nedensizce bunu biliyordum. 

Saçlarımın arasında gezinen nefesi, düşman askerini kollayan bir er gibi tetikte bekliyordu. Gece karanlığa kavuşana dek nefesimin nöbetini tutacaktı. Aydan ve yıldızlardan mahrum kalan gökyüzü güneşsiz bir sabaha intikal ederken, ruhumu tırpanlayan tüm sebeplerin acısını ona dokunarak dindirmeye çalışıyordum. İyileşmek mümkün olmasa da bana kalan zamanın darlığıyla baş etmek sadece bu şekilde mümkün oluyordu. Ateş’in soğuk nefesi, dokunuşları ve dudaklarından dökülen kelamlardı her gün biraz daha eriyen bedenimin narkozu.

***

Gözlerimi açmaya çalıştım, kirpik diplerime değin sinen rehavet uyanmamı istemiyordu. Uykudan uyanmak dahi bu denli zor mu olacaktı? Bunu hiçbir zaman düşünmemiştim. Aslında düşünmek gerekiyordu, yaşarken bir yandan da son olduğunu zih- ne not etmek gerekiyordu. Nihayet gözlerimi aralayabildiğimde yokluğu karşıladı beni ve hislerim yakınlarda olmadığını fısıldadı kulağıma. Şöminenin harlı ateşine bakılacak olursa tazeleneli fazla olmamıştı. Keza sobadan yükselen çatırtı sesleri de yeni taze- lendiğinin sinyallerini veriyordu. Alnıma düşen kalın bir saç tutamını ucundan yakalayıp arkaya attım. Elimi aşağı indirecekken dikkatime takılan ayrıntıyla bileğim havada kaldı.

Ellerime baktım, sanki benim değillerdi. Ne ara bu hale geldiklerini bilmediğim ellerim bembeyazdı, damarlarımı rahatlıkla görebiliyordum. Damarlarımın içinden akmaya çalışan kanı, ama en çok da o kanın orada donmaya yüz tuttuğunu hissedebiliyordum. Tenimin şeffaflaşan yüzeyi gerçekleri yüzüme vurmaktan imtina etmiyordu artık. Ellerim, yaşlı bir kadının ellerine benziyordu.

Doğruldum. Normal bir insanın basit bir şekilde gerçekleştireceği fiili yüzümü buruşturarak zorlukla yerine getirebildim. Üzerimdeki örtüleri açarken önceki gecenin emareleri itinayla yok edilmişti. İç çamaşırlarım yoktu üstümde. Ona ait uzun bir kazak ve yine ona ait bir şort vardı. Onun giydirdiğini biliyordum, yine de utanmadım. Aslında belki biraz yanaklarım kızarmıştı. Sonra bacaklarıma takıldı bakışlarım, kurumuş kan yer yer gölgelemişti tenimi. Gecenin karanlığında bacaklarımı nedensizce sarıp sarmalayan kanın uğursuz tonundan tenimi kurtarırken gözden kaçırdığı izler şimdi harelerimin önüne serilmiş, benimle alay ediyorlardı.

“Uyanmışsın.”

Geldiği yöne bakmadan örtüleri yeniden üzerime çektim ve ellerimi örtünün altına sakladım. Sonra başımı kaldırdım usulca. Üzerinde koyu gri bir eşofmandan başka hiçbir şey yoktu. Siyah saçları ıslak, sanki mümkünmüş gibi daha kara görünüyordu. Alacakaranlığın verdiği ölçüde izlemeye çalıştım yaklaşan bedenini. Önce banyo karışımının mistik kokusu ulaştı duyularıma. Bu koku ona yakışıyordu. Sonra çıplak ayaklarının yerde bıraktığı silik izlere baktım. Uzunca bir süre bununla idare etmiştim. Önümde durduğunda başımı yukarı kaldırıp çehresine baktım. Kısa bir an, anlam veremediğim garip bir ifade geçti yüzünden. Bana baktı dikkatlice. Sonra bakışlarını çekti ve tekrar baktı. Neden bana böyle bakıyordu bilmiyordum.

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin