52. Kan♠

48.6K 3.4K 518
                                    

Ateş Karan’dan…

Her şey birdenbire oldu. Yarılırcasına gürleyen gök, zifiriye bulanan havayla birlikte şehre hâkim olurken insanların çığlıkları anlamsızdı. Saniyeler sonra normal olmayan bir yağmur başladı. Yüzümü Hare’nin sıcacık boynundan çıkarıp ona karşı olan koruma güdüsüyle bedenini arkama aldım. Burnuma tuhaf kokular geliyordu. Tırabzanlardan aşağı kayan bakışlarım düşüncelerimi haklı çıkarmakta gecikmedi. Kuvvetli düşen damlalar değdiği her soğuk teni yok etmeye başlamıştı.

Gördüklerim karşısında dudaklarıma dizilen onlarca küfrü beklemeye aldım kısa bir süre. Şaşkın gözlerle etrafa bakan Hare’yi kollarıma aldığım gibi içeri geçişim bana başka bir karanlığı sunarken, narin bedenini daha sıkı kavradım. Sezgin ve Derin’i görmek bir yana, göz gözü görmüyor, ne ara yukarı çıktığını bilmediğim ruhlar çığlıklar eşliğinde çıkışı arıyorlardı.

Siktir! Neler oluyordu böyle?

Yalnız olsam tek bir an düşünmez, karanlığın içinde kafama göre yol alırdım. Lakin kollarımda bir hayat taşırken temkinli olmak zorundaydım. Titrediğini hissetmemle, “Korkma,” diye bağırdım. “Korkma, korkma, korkma.”

Sağa sola dönerek kendime bir yön seçmeye çalıştığım sırada sırtıma sert bir darbe indi. Çok geçmeden bir yenisi ve bir yenisi daha... Ardı ardına inen darbeler durumumu zora sokuyordu. Zihnimin bir kısmı Hare’yi yere bırakıp arkandaki yavşağa haddini bildirmemi söylerken, diğer kısmı onu tek bir saniye dahi yanımdan ayırmamamı emretti. Siktiğimin karmaşasında bocalamam bana pahalıya mal oldu ve aldığım son darbede bir adım öne gidişim, kollarımdan fırlayan kızın tiz çığlığıyla son buldu. Darbeler kesilmişti ama bu işin arkasında bir bokluk olduğunu da biliyordum. Hare’nin adımı haykıran korku dolu sesini duymamla mantığım yine figüran rolünü üstlendiğinde, yapmamam gereken eylemi gerçekleştirerek düşmanı göz ardı edişim ahmak- çaydı. Aldığım sahte nefesi gerçek işlevini çok önce bırakmış ciğerlerime gönderdim. Hare’nin sesine ulaşmak için attığım bir adımla birlikte boynuma saplanan keskin veca tüm o kargaşayı tamamen bitirmişti. Her şey bir anda tersine döndü, zemin hızla ayaklarımın altından kayarken. Yüzüstü yere kapaklanmadan hemen önce bildiğim bir şey vardı ki ben aslında arkamdaki peze- venge değil turunçgile yenilmiştim.

Kollarımdan kayıp giden varlığı, yerini büyük bir boşluya bırakalı saatler oluyordu. Sırtıma aldığım darbelerden ziyade, ser- semleşmiş zihnim neler olduğunu anlamakta güçlük çekmeseydi belki o an yanı başımda olurdu. Buradaydı; dakikalar önce o güçsüz kollarını boynuma dolamış, bana sığınıyordu. Elimi öfkeyle saçlarımdan geçirirken aslında kafamı duvarlara vurup parçalara ayırmak istiyordum.

“Geçmişini siktiğimin yavşağı!” diye bağırdım. Sırtıma bakmaya çalışan Derin’in önünden kalkan öfkeli adımlarım kendine yön bulamıyordu. Kabullenemiyordum, böyle pisi pisine onu benden alması bedenimdeki tüm sahte kanı fokurdatmış, hücrelerime intikam tohumları ekmişti.

“Sakin olmaya çalış, onu bulacağız,” diyen Sezgin’in öfkem- den nasibini alacağını bile bile kolumdan tutmasına karşılık onu tek hamleyle kendimden uzaklaştırdım.

“Öfkem arşta Sezgin! Damir’i defalarca yok etsem de içim soğumaz.”

Yumruk yaptığım elimi avucuma geçirip, yapabileceğim hiçbir şey olmamasına lanet ettim. Şehrin her tarafına adamlarımı salmakla kalmayıp tüm mekânlarını darmaduman etsem de yer yarılıp içine girmişlerdi sanki.

“Hare’ye zarar vermeyeceğini biliyoruz en azından.” Sesinin ilk kez bu kadar cılız çıktığına şahit olduğum Derin’e baktım. Gözlerinin çerçevesi kızarmıştı. “Kâhinin dediklerini hatırlasana, Hare’ye âşık old-”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin