51. Anahtar ♠

51.6K 3.5K 435
                                    

Sözleri zihnimde balyoz etkisi yaratırken, bedenimden tüm gücün çekildiğini hissettim. Bu acı tesadüf bir şırıngaydı ve sivri ucunu benliğime batırmak suretiyle takatimi sömürüyordu. Her tarafı karartıyor, ne yana çevirsem rotamı zifiriyle çarpışıyordum. Zihnimde inzivaya çekilen tüm kasvetli düşünceler firar ederken, başımı hızlıca iki yana salladım. Dudaklarım acıyla kıvrıldı, zira gülümsemem keyiften yoksuldu.

“Hayır,” dedim boğuk çıkan sesimle. “Belki ben doğmasam da olurdu. Ama sen ölmemeliydin.”

Aldığı soluklar sıklaştı. Çehresini görebilseydim ne düşündüğünü belki bir nebze olsun anlayabilirdim. Anlayamadım, keza belirsizlikle yetinmek zorundaydım.

“Sen doğmasaydın.” Duraksadı. Dudaklarımdan çıkacak sözlerin ruhumu alaşağı etmesini beklemekten başka çarem yoktu. “Neyse ne!” dedi öfkeyle. “Ben ölmeseydim o gün çok kan dökülecekti. Başlarda, akması gereken o kanları dökemediğim için kendimi yiyip bitirdim.”

“Sonra?” diye sordum, ne anlattığından bihaberdim oysa. Sıkıntıyla soludu, ona hatırladıklarım canını sıkmıştı şüphesiz.

“Sonra kirli kanları ellerime bulaşmadığı için duruldum.”

Kırıklığımı görmemesi için az ötemde duran tekli koltuğa doğru yürüdüm ufak adımlarla. Ağlamamak için kendimi öyle zor tutuyordum ki dişlerimin dudaklarıma baskı yaparak bıraktığı acı azımsanacak gibi değildi. Onun heybetli bedeninin, sırtından tek kurşunla sonsuzluğa karışmasının yıl dönümünde uhrevi bir güç ruh üflemişti bedenine.

Böyle tesadüfün canı cehenneme gitmeliydi.

Bodur bir sedir ağacının yansıması zihnime düşerken “Ben…” diyebildim. O ağaç balçıkla ortadan ikiye ayrılmıştı. Bir yanı çürümüş, yıkıkken diğer yanı hayat bulmuş, yeşile kafa tutuyordu. O kadar ayrı yönlerdeydik işte, o kadar zıttık varlığımızı sarsan bu zelzelede.
“Ben…” Tekrar zorlukla konuşarak, “Bu günü kutlamak istemiyorum,” dedim kesin bir dille. İçimden gelmiyordu, başka türlüsü mümkün müydü?

Yaklaşan adımlarını hissettim ve puslu görüntüyü kovmak adına kirpiklerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. Oysa saniyeler önce görmüştü gözyaşımı, saniyeler önce o yaşı buz timsali parmak uçlarıyla silmişti. Yine de arkamın ona dönük olması lehime, her an önüme geçebilecek olma ihtimali ise aleyhimeydi. Adımları hemen arkamda son bulduğunda saçlarımda dokunuşunu hissettim. Bu kadarı bile kalbimde binlerce kelebeğin aynı anda kanat çırpmasına sebep oluyordu. “Dalgalı hali çok daha güzel.”

Ne söylediğim umurunda olmaksızın düzleştirilen saçlarımın arasında gezindi dokunuşları. Gözlerimi kapatmamak için kendimle çetin bir harbe girişirken, ne olduğuna anlam veremediğim tuhaf bir hareketlenme oldu. Her iki yanından birer tutam aldığı saçlarımı arkada birleştirdi ve hemen birleştirdiği noktaya bir şey bastırdığını hissettim.

“Sözümün üstüne söz işlemez turunçgil. Şimdi ayaklan, gidiyoruz.”

Söylediğini yapıp ayağa kalkmama eş zamanlı olarak saçlarıma giden elim sert bir objeye çarptı. Parmaklarım ne olduğunu anlamak istercesine orada dolaşırken çıkıntılı yüzeyini ve anahtar şeklinde bir toka olduğunu idrak edebildim.

“Bu ne?”

Elim hâlâ tokanın üzerinde dolaşıyordu.  “Ne olduğunu anlamadığını sanmıyorum.”

Alaycı tutumuna karşılık yere düşen bakışlarım çok geçmeden onun olduğu yere, tam karşıma kilitlendiğinde “Onu anladım,” dedim. “Sadece saçlarıma neden taktın bu tokayı onu sormak istemiştim.”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin