25. Dokun-ma ♠

71.9K 4.1K 369
                                    

Gözlerimi usul usul aralayıp uykunun loş kollarından kurtuldum ve ifadeden yoksul bakışlarımı tavana diktim. Kirpiklerime kadar yorgundum. Bedenim bu efsunkâr yerde yaşamaya alışamamış, bunun sonucu olarak avuçlarıma örselenmiş bir ruh bırakmıştı. Yaşamak ve yaşamaya mecbur olmak arasında dağlar kadar fark varken, bir ruhun çıkarı için yaşamaya mecburdum.

Berelenmiş ellerimi sargılarımın üzerine koyup hafifçe doğrulmaya çalıştım, bunun bana getirisi olarak kaburgalarıma saplanan ince sızıya karşın acıyla yüzümü buruşturdum. Çok susamış-tım, üstelik açlıktan midem kazınıyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi tuvalet ihtiyacımı gidermem gerekiyordu. Hareket etme çabalarım başarısızlıkla sonuçlandığında bakışlarımı etrafta gezdirdim ama kimse yoktu. Dün Ateş gelmeden iğnenin etkisiyle rahatlayan bedenim tekrar uykuya dalmıştı ve tahminen sabahın erken saatlerinde Derin de gittiği için yapayalnız kalmıştım.

Neyse ki hemen yanıma konumlandırılan sehpaya dolu bir sürahi ve temiz bardak bırakmayı akıl etmişlerdi, en azından ihtiyaçlarımdan birini kendi başıma karşılayabilirdim. Dolu sürahiyi zorlukla kavrayarak hemen yanımdaki boşluğa koydum, bardağı sargılarımın açıkta bıraktığı karnımın üzerinde tutup dikkatlice doldurmaya başladım.

“Uyanmışsın.”

Beklemediğim bir anda duyduğum sesiyle irkilirken, koca bir bardak suyun üzerime devrilmesi eş zamanlı oldu. Suyun tenime çarpmasıyla attığım çığlık ve refleks olarak karnımın kasılması dudaklarımdan halinden memnun olmayan bir nida çıkmasına sebep olurken, yere yuvarlanan cam bardak yaklaşık birkaç metre ileride kendiliğinden durdu.
“Tam bir sakarsın.” Sırılsıklam olan sargılarımı es geçip, bar- dağın yerden havalanmasını ve havada süzülerek masanın üzerine konulmasını hayret dolu gözlerle izledim, bu görüntüye alışmam mümkün değildi.
“Sargıların su içinde.” Sinirle söylediği cümlenin üzerine bakışlarım bedenime kaydı ve ıslak olmamdan ziyade neredeyse yarı çıplak bir şekilde onun karşısında olmanın verdiği rahatsızlıkla kalçalarıma kadar kaymış olan örtüyü telaşla üzerime çektim.

“Şapşal mısın kızım sen! Sargıların ıslanmış diyorum sen üzerini kapatıyorsun!”
“Islandıysa ıslandı, zamansız gelmeseydin ben de suyu üzeri-me boca etmezdim.”
Suratımı asmış bir biçimde örtüyü göğsüme bastırırken, aldığı sıkıntılı nefesin sesi kulağıma ulaştı. Uzaklaşan adım sesleri çok geçmeden tekrar yaklaşmaya başladığında, bu sefer tam önümde son buldu. Dizlerime bırakılan kazak ve sargıya bakakaldım.
“Sen mi değiştireceksin? Hayatta olmaz! Derin nerede? O yardım etsin bana.”
Örtü tek seferde üzerimden sıyrılarak yere düştüğünde, Ateş’e ait olan şortla ve sadece göğüslerimle kaburgamı kamufle eden beyaz sargılarla karşısındaydım. Çıplaklığımı kapatma maksadıyla ellerimi etrafıma dolayıp, “Ne yapıyorsun sen ya!” diye cırladım. “Sesin bu kadar çıktığına göre iyileştin sanırım, rahat dur da şu sargılarını değiştireyim, bir de salya sümük hastalığını çekemem.” Cevap vermeme fırsat vermeden kollarımdan tutup hafifçe doğrulttu. Parmaklarının dış boğumlarını koltuk altımda hissettiğimde ürperdim, buna izin veremezdim.
“Hayır, bak beni böyle görmeni istemiyorum. Derin gelene kadar bekleyebilirim.”
“Derin eve yeni gitti, oradan buraya gelmesi en az iki saat sürer. O kadar zaman böyle mi kalacaksın?”

“Kalırım,” diye mırıldandım sessizce, onun karşısında yarı çıplak kalmaktansa zatürree olmayı tercih ederdim elbette.
“Bak.” Sesinde, sakinliğini korumaya çalışan ifade vardı. “Gözlerimi kapatacağım.”
“Bundan emin olamam.”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin