57. Faili Meçhul ♠

53.8K 4.1K 1K
                                    

Derdest edilerek zihnimin zindanlarına hapsedilen hislerim, görünmez bir aşkın kucağına atıyordu benliğimi acımasızca. Bedenimi sıkı sıkı saran kolları her hücreme ayrı heyecan tohumları ekmiş, ruhumda ise geri dönüşü olmayan ayaklanmalar başlatıımıştı. Sıcak tenimde hüküm süren düzenli nefes alıp verişleri bana uyuduğunun sinyalini verdi, ancak dudaklarından firar etmiş son cümlelerin paslı kancası uykumu ilmek ilmek sökmekten geri kalmadı. Nefesime kast eden adam, nefesimin kesilmesinden korkuyordu.

Ateş Karan yokluğumdan korkuyordu.

Her geçen saniye sıcaklığımı paylaştığım bedeninin soğuktan ılığa ilerleyen derin yolculuğunu adım adım takip ettim. Benim ona verebildiğim tek şey sıcaklığımken, o adına tezat buzuyla yakıyordu tüm benliğimi. Şimdi şuracıkta ölsem hislerim dimdik ayakta kalırdı, bu adam hislerimi ölümsüz kılmış gibiydi. Gözlerim şömineden yükselen ateşin mavisinde, minderlere sinmiş bedenlerimiz konumumuzdan rahatsızsa da milim kıpırdamıyorduk yerimizden. Zira olduğum yer, olmak istediğim yerdi.

“Söylesene.”

Ne zaman uyandığını bilmiyordum ancak beklenmedik anda duyumsadığım fısıltısı beni ürkütmedi.

“Ne söyleyeyim?” diye sordum gözlerimi şömineden ayırma- dan. Karnımın üzerinde duran eli saçlarıma doğru yol aldığında başımın altında duran koluna daha bir sığındım.

“Bilmem, söyle işte bir şeyler.” Duraksadı, birkaç saniye yer verdiği sükûtun akabinde tekrar fısıldadı. “Mesela doğum gününde söylediğin şar-”

“Sen söylesene,” dedim birdenbire. Söylemez miydi? “Senin sesinden duysam bir şeyler, olmaz mı?”

Saçlarımın arasında dolaşan iri parmakları esasen ruhumu okşuyordu. Parmak uçlarının emareleri ruhumun kaygan yüzeyine kazınıyordu. Buraya geldiğim ilk gün biri Ateş’le bu halde olabileceğimi söylese ona deli gözüyle bakardım hiç şüphesiz.

“Ciddi ciddi benden şarklı söylememi beklemiyorsun, değil mi turunçgil?”

“Bana turunçgil demekten ne zaman vazgeçeceksin?” diye çıkıştım.

“Senin yüzünden saçlarımı boyatacağım.”

Saçlarımın arasında dolaşan parmaklar duraksadığında can acıtmayacak bir hamleyle tutamlarıma asıldı. “Eğer öyle bir şey yaparsan sana yapacaklarımı tahmin bile edemezsin.” Sesindeki ciddi ifadeyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Ateş, kurusıkı konuşmazdı.

“Şiir de olur,” diye konuştum konuyu usta bir manevrayla çevirerek.
“Nazım’ın döneminde yaşamışsın yanılmıyorsam, belki ondan birkaç dize...”

Tamamlayamadım, tabii ki okumazdı. İçimde yetiştirdiğim aşkın cılız dallarını çiçeklendirmesini bekleyemezdim ondan, tüm duygularımdan ben sorumluydum. Gözlerim o an başlayan yağmura kayarken, cama vuran damlaların sesleri her geçen saniye biraz daha arttı; pıt... pıt… pıt... Hava mümkünmüş gibi biraz daha karardı ve rüzgârın uğultulu sesi bu mesafeden duyulabiliyordu. Uğultular, benim fersiz serzenişlerim gibiydiler. Gözlerimi kapatıp sonunu tüketen tütsünün sıcak kokusunu soludum. Güzeldi.

“Hatunumun gözleri elâdır da İçinde hâreler var yeşil yeşil:
Altın varak üstüne yeşil yeşil meneviş. Kardeşlerim, bu ne biçim iş,
Şu dokuz yıldır eli elime değmeden,

Ben burda ihtiyarladım, O orda.
Kalın, beyaz boynu kırışan kızım, İmkânsızdır ihtiyarlamamız bizim, Etin gevşemesine bir başka tâbir gerek, Zira ki ihtiyarlamak :
Kendinden başka hiç kimseyi sevmemek demek.*”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin