59. Kırılma noktası ♠

45.6K 3.8K 1.2K
                                    

Açılmaya başlayan görüntüyle tüm sinir uçlarımın titrediğini hissettim. Parmak uçlarım hassaslaşmış, sivri uçlu iğneler batıp çıkıyordu. Gövdeme oturan ağrı göğüs kafesime huzur vermiyordu. Görüntüde bir adam belirdi, adam yaklaştıkça saç dipleri- me kadar ürperdim. Kanım çekildi. Almaya çalıştığım nefes kesik kesik karıştı kasvetli havaya. Oysa uzun zamandan sonra Ruhlar Şehri’nin benden götürdüklerini umursamadan, ilk kez tebessüme yüz tutmuştum. Deliksiz uyuyordum ve iştahla yemek yiyordum. Solan görüntüme karşın görünmez bir gökkuşağı ruhuma renk saçmaya başlamıştı.

Şimdi o renk zifiriye dönüyordu, karaya çalıyordu.

Karanlıktı görüntü, yine de iblisin keskin yeşil gözlerinin kötülükle parlaması tüm ihtişamıyla Ateş’in ellerinin arasındaydı. Görüntüdeki adamın dudakları sinsi bir gülümsemeyle kıvrıldığında ellerini uzatıp bordo elbisesinin içinde cılız kalan bedeni tuttu. Bir şeyler söyledikten sonra dudaklarını kızın omzuna bastırdı.

Suyla dolu olan kutunun havada titremeye başlamasıyla o kızın kim olduğu sualinin Ateş’in de zihninde yanıtladığını biliyordum. Arkası dönük olsa da o kızın ben olduğumu biliyordu. Saniyeler önce berrak olan su artık benim benliğimin duvarlarına sıçramış, katran olarak akıyordu.

Damir! Ağır ağır dudaklarını boynum boyunca kaydırdı ve kulağıma çıkardı. Görüntü döndükçe midemin bulandığını hissettim. Midemdeki safra tadı dilimin ucuna geliyordu, izlemenin bile o anları tekrar yaşamaktan bir farkı yoktu. Sadece izlemek bile işkenceydi, eziyetti ruhuma. Dudaklarını boynuma bastırırken bana bir şeyler söylüyordu fakat görüntünün sesi yoktu. Daha fazla bakamadım, bir adım geri giderken gözlerimi sıkıca yummuştum ki kutu gürültüyle duvarda patladı. Etrafa saçılan su damlalarından nasibimi alırken, pis bir şeymiş gibi silip atmaya çalıştım üzerimden.

Korkuyla yerimde sıçradığımda, eşyalar aldığı darbeyle parça- lara ayrılmaya başladı. Sehpanın bacakları salonun çeşitleri yerlerine dağılırken koltuk şöminenin olduğu yere fırladı ve parçalara ayrıldı! Ateş yaralı bir hayvan gibi bağırıyor, bense her uzvum buz tutmuşçasına ne bir adım geri gidebiliyordum ne de titreyen bacaklarımı kullanabiliyordum.

“Cesedini siktiğimin orospu çocuğu!” Soba yana devrilirken içindeki közler etrafa saçıldı. Birer birer düşmeye başlayan borulardan kaçmak için ne tarafa gideceğimi bilemedim. Hepsi aynı hızla yere düşüp yuvarlanırken, kolumdaki devasa acıyla canhıraş bir çığlık koptu dudaklarımdan. Sıcak boru omzumu yaktıktan sonra ayaklarımın dibine düştüğünde, dizlerim beni taşıyamadı ve bez bebek gibi yere serildim. Ateş beni duymuyordu, görmüyordu! Canımın yandığını fark etmemişti bile.

Öfkesi demirden bir zırh olup kepenk gibi düşmüştü mavilerine, öyle ki can acısıyla olduğum yerde ağlarken evi darmaduman etmeye devam ediyordu. Kırılan eşyaların şiddetli gürültüleri benim gözyaşlarıma karışıyor, yine de Ateş durmuyordu.

“Sen!” dedi tüm gürültüler kesildikten sonra. Öfkeyle yaklaşan adımlarına karşın olduğum yere iyiden iyiye sinerken karşımda durdu. “Sen bunu nasıl yaparsın? Nasıl sana dokunmasını müsaade edersin!”

Hıçkırıklarım kuvvetlenirken, “Açıklayabilirim,” diyebildim ağlamalarımın arasından. Omuzum acıyordu, ruhum acıyordu. Ateş hiç duymuyordu.

“Neyi açıklayacaksın Hare!”

En çok ona sığınmışken, şimdi yanan canımı bir daha yakıyordu. Bambaşka biri olmuştu. İlk kez bakışlarını görmediğime seviniyordum. Ancak ruhundan tenime akan katıksız öfke tüm hücrelerimi ele geçirmişti.

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin