55. Adım ♠

47.6K 3.4K 301
                                    

Ateş’in dudaklarından dökülenler cehennemin ateşten lobutlarını üzerime devirirken, bedenimin üzerindeki heybetli varlığı düşünme yetimi geçici olarak elimden almıştı. Bu şehre düştüğümden beri, hissetmek eylemi benim için azgın lavdan bir çemberdi ve o çemberin içine benimle birlikte hapsolduğunu söylemişti anlam veremediğim bir öfkeyle. Öfkesini duyularıma ulaştırmamak için sarf ettiği çabayı bilhassa tüm benliğimde hissetmiştim. Oysa bunun benim için ne demek olduğunu bilmiyordu, asla bilemeyecekti belki de. Vaktimiz azdı, çok az.
Yaşadığım heyecan had safhaya ulaştığında, gayriihtiyarî ağzımdan firar edecek her bir cümleye düşmancasına onu göğsün- den iterek altından kalkmış ve saatlerdir kendimi odama hapset- miştim. Yanında kaldığım her an, bana dokunduğu her saniye, bedenim umarsız bir heyecana kapılıyordu ama o bunu hiç bil- miyordu.

Ateş’i sevmek, çerçevedeki bir resmi sevmek gibiydi benim için. Üzülüyordum, kırılıyordum, heyecanlanıyordum. Bazen sanki milyonlarca duyguyu aynı anda yaşıyor, kimi zaman hissedebileceğim tek bir duygu bile bırakmıyordu bana. O ise cansız resimde hep aynı bakan suretten ibaretti; ne zaman baksam buz gibi, ne zaman baksam ateş…

Günün ilk pasif ışıklarıyla birlikte tek bir an gözlerimi dahi yummadığım yataktan doğruldum. Üzerimdeki yeşil elbise yatmaktan kırış kırış olmuştu, umursamadım. Masanın üzerindeki

kitap yığınından okuduklarımı bir kenara ayırdım ve henüz okumadığım iki kitaptan birinin sayfasını araladım. Kitap okumayı sevsem de o an sadece onu düşünmekten kısa bir kaçış, ufak bir molaydı. Okudukça uzaklaşmak ve unutmak istiyordum, mümkün olmasa da. Zihnime nakşettiğim satırlar eşliğinde akıp giden hatırı sayılır bir zamandan sonra gözlerimi ovuşturarak ayağa kalkmıştım ki tıklatılan kapıyla olduğum yerde duraksadım. Ben- den bir cevap alamayınca usul usul araladığı kapının arkasından görüş açıma girdi Derin. Tepeden sımsıkı topladığı siyah saçları ve aynı renk uzun dar elbisesinin içinde her zamanki ciddiyetiyle odaya girerken garip bir çekimserlik sezdim çehresinde.
Ona attığım bir adımla birlikte, “Hoş geldin,” der demez bana yaklaştı ve ince kollarını boynuma doladı.
Derin soğuk bir kadındı, bu yüzden ondan beklediğim bir hareket değildi bu. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra ona karşılık vermekte gecikmedim. Tek kelime barındırmayan uzunca bir sarılmaydı bu; samimi ve dostane.
“Çok merak ettim seni.” Geri çekilirken elleri omuzum boyunca kaydı ve kollarımda durdu. “İyisin değil mi?”

Gülümsemeye çalışma çabalarım tamamıyla onu rahatlatmak içindi. “İyiyim Derin, merak etme.”

“O pislik sana bir şey yaptı diye çok korktum, dün eve geldiğinde sana nasıl davranacağını bilemedim.”

Kolumda duran elini alıp avuçlarımın arasına hapsettim ve bu sefer gerçekten gülümsedim. “Ben iyiyim ve çok acıktım.”

Gülümsememe karşılık verirken yanağında belirgin çukurlar ortaya çıktı. Adı gibi derin gamzeleri vardı. Öyle ki sırf gamzelerine bile âşık olunabilirdi Derin’in.

“Tahmin etmiştim, bu yüzden evde bir şeyler yapıp getirdim.” Cümlesini bitirir bitirmez koluma girişi ve beni yürütme çabaları eş zamanlı olmuştu. Adımlarımız koridorun ortasına geldiğinde aklıma gelen detayla olduğum yerde durdum. Bu ani hareketim karşısında bir adım ötemde onun da adımları kesilirken sorgu dolu bakışları yüzümde gezindi.

“Derin, sana söylemem gereken bir şey var.”

“Salona geçelim, konuşalım.”

“Olmaz,” dedim başımı iki yana sallayarak. “Yalnız olmalıyız.”

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin