Albina kapının önünde otururken birinin adım seslerini duydu. Zar zor aldığı, titrek nefesi ulaştı kulaklarına. Yavaşça atan kalbini hissetti. Adım sesleri Albina'nın tam arkasında durduğunda Albina kimin geldiğini biliyordu. "Albina?"
Albina Dimitri'nin sesini duyduğunda dudaklarını birbirine kenetledi. Dimitri ise kapının diğer tarafına yavaşça oturdu. Kıvırcık saçlarını önünden çekti ve başındaki kanı sildi. "Albina, özür dilerim. Üstüne çok geldim. Kendini suçlama lütfen."
"Yalnız kalmak istiyorum. Git buradan."
"Yeteneklerini kullanmayı öğreneceksin. Gerekirse ben öğreteceğim."
"Kendinden korkmak nasıl bilir misin? Resmen kendimden kaçmak istiyorum! Bu zamana kadar beni kendimden koruyan tek kişi vardı. O da benden çok uzakta. Bu yüzden benden uzak durun. Sadece zarar veriyorum."
"Onu özlüyorsun değil mi?"
Albina'nın gözlerini kapatıp geçmişini eşelemeye başladı. İlk defa rüyasında gördüğü Rodrigo'yu gerçekte karşılaştığı zaman yaşadığı şaşkınlık hala gözünün önünde gibiydi. Kırmızı gözlerini ilk gördüğünde bile kalbi delicesine atmıştı. Şelaleden aşağıya düştüğünde elini elinde hissetmesi rüyasındaki kadar büyüleyiciydi. İlk konuşmalarında kavga da etseler ve hatta ondan sonraki konuşmalarında da bunu devam ettirselerde her zaman bir bağ vardı aralarında. Kopmayan, kopamayan. Bedenleri değil ruhlarıydı birbirlerine ait olan.
Albina her şeyden çok ruhunu sevmişti Rodrigo'nun. Sert bakışlarının altındaki şevkati, anlamsız davranışlarının altındaki zekayı, umursamaz tavrının altındaki fedakarlığı görmüştü. Hatta anılarını bizzat kendisi görmüştü. Dayısı bunu da yapmıştı. Ondan ayrılmadan hemen önce, hala elinin altındaki bedeninin sıcaklığını hissediyorken Rodrigo'nun yaşadıklarını kendisi de tatmıştı.
"Dışarıya çık hadi. Annenin babanla nasıl tanıştığını öğrenmek isteyebilirsin."
Albina ve Dimitri, tartışmaya henüz girişememişken geminin birden sarsılması ile hızla ayağa kalktılar. Geminin tahta gövdesi yırtılırcasına gıcırdıyordu. Geminin içine damla damla sular akmaya başlamıştı. Albina kapıyı açıp endişe ile Dimitri'ye baktı. "Neler oluyor?"
"Bilmiyorum."
İkisi de geminin güvertesine çıktığında önlerinde olan büyük fırtınayı gördüler. Yüksek dalgalar yaklaşıyordu. Yağmur şiddetle yağıyor, rüzgar hiddetle esiyordu. Gemi oradan oraya savruluyordu. Albina hızla dümenin başındaki dayısı Tjef'in yanına koştu. "Yolculuk için güvenli yolu bildiğini söylemiştin?"
"Evet ama bu, senin gemiyi yolumuzdan ayırmadan önceydi."
Albina elini bir yere vurdu sinirle. Dimitri ile savaşırken dümeni çevirmişti. "Her şey neden bu kadar zor? Önüme hep bir engel çıkıyor!"
Gemi büyük dalgayla sarsıldığında Albina geriye doğru savruldu ve tahta zemine çakıldı. Üstü sırılsıklam olmuştu. Yavaşça ayağa kalktı. Tjef geminin tayfasına ardı ardına emirler yağdırıyordu. Fırtınadan kaçamıyor, içine çekiliyorlardı. Öğlen vakti geceyi yaşatıyordu siyah bulutlar. Şimşekler arada aydınlatıyordu önlerinde olan fırtınayı. Hava felaketi yaşatırken eserini gösteriyordu sanki şiddetli ışık süzmesiyle.
Albina kötüleşen havaya düşünceyle baktı. Yapabilirsin dedi kendi kendine.
Emir ver yapsın.
Yaptır istediğini.
Hava boyun eğsin.Albina zihnini boşalttı. Kararlılıkla fırtınaya bakıyordu. Sadece fırtınaya odaklandı. Etrafındaki sesleri susturdu kafasında. Beyaz gözleriyle, bakışlarıyla durdurmaya çalıştı fırtınayı. Fakat bir sonuç alamadı. Denedi, denedi ve denedi. Sonunda pes edip odasına çekildi. Desire'ın yanına gidip ona sarıldı. "Geçicek Desire. Seni çok yordum. Özür dilerim." Gemi hala şiddetle sallanırken Albina Desire'ın yanına kıvrılıp yattı. Karanlıktı. Karanlık olmasını seviyordu. Karanlık her zaman yakasında olmuştu. Albina karanlıkla barışını çoktan yapmıştı. Artık korkmuyordu.
Karanlık hiç dinmiyordu. Ertesi gün olmasına rağmen fırtınadan kurtulamamışlardı. Albina havayı kontrol etmek için elinden geleni yapıyordu ama pek sözünü dinlettiği söylenemezdi. Hava daha da kötüleşiyordu. Herkes oldukça yorulmuştu. Gemi çok fazla su alıyordu. Sonunda Tjef geminin dümenini bıraktı. Albina şaşkınlıkla izlemişti dayısını. "Ne yapıyorsun? Gemiyi batıracaksın!"
"O dümeni tutsam da sonuç değişmeyecek. Bu gemi batacak Albina."
Albina şaşkınlıkla Dimitri'ye baktı. Dimitri de endişeliydi. Albina dayısını geçti ve dümeni kavradı. "Gelecek umrumda bile değil! Bu benim hayatım. Senin aksine elimden geleni yapacağım!"
Tjef bir süre Albina'ya baktı. Ardından arkasını döndü. Tam gidecekken Albina arkasından seslendi: "Sen Kaptan Teo'nun çocuğusun! Bu gemiyi kurtarabilirsin."
Tjef arkasını bile dönmeden konuşmaya başladı: "Kaptan Teo'nun gemisi de tam burada batmış. Kaptan Teo bile bu gemiyi kurtaramaz. Pes et artık." Albina delirmek üzereydi. Geleceği bilen bir insanla delirmek üzereydi.
Fırtına bir süre sonra o kadar şiddetlendi ki Albina yağan yağmurdan gözünü açamaz, kulakları şimşek seslerinden başka bir şey duymaz oldu. Geminin yarısı sular altında kalmıştı bile. Albina sımsıkı tuttuğu dümeni hırsıyla bağırarak bıraktı ve alt kısma koşmaya başladı. Pes etmişti ama bu hayatından değil geminin akıbetindendi. Elinden geldiğince hızlı davranmaya çalışıyordu. Odasının kapısını açtı. "Desire?" Ama Desire orada yoktu. Telaşla oradan çıkıp gemiyi dolaşmaya başladı. Doğru düzgün adım atamıyordu. Birini atıyorsa diğerini atamadan yere düşüyordu. Kenardan destek ala ala ilerlemeye çalışıyordu. "Desire!"
Sakin kalamıyordu. Desire'ın sesini duymak imkansızdı. Bir alt kata daha inecekken oranın sular altında kaldığını gördü. Kararsızlıkla merdivenlere baktı ama küçük bir ihtimal bile olsa orada olmadığını bilmeliydi. Nefesini tutup kendini suya attı. Tüm vücudu buz gibi suyla buluşunca saçları tel tel etrafına saçıldı. Elleriyle saçlarını itip etrafına baktı. Görünürde bir şey yoktu. Kenarlardan tutunarak ilerlerken etrafa dikkatlice bakıyordu ama Desire yoktu. Buna sevinmesi mi üzülmesi mi gerekiyor karar veremiyordu. Geri dönüp merdivenlere ulaştı ama üst kata çıkan kapı, kapının diğer tarafına düşenlerle beraber Albina'nın suratına kapandı. Kapıya omuzuyla sertçe vursa da açılmadı. "Orada biri var mı? Yardım edin!"
Albina kapıyı yumruklamaya başladı. Bir yandan da kapıyı zorluyordu. Merdivenin tepesinde su belini çoktan geçmiş boynuna dayanmıştı. Albina tek çare olarak bağıra bağıra yardım istiyordu ama o gürültüde duyan yoktu. Albina başını yukarıya çevirdi ve nefes almaya çalıştı. İyice paniklemişti. "Güçlüsün, güçlüsün Albina. Aç şu kapıyı." Albina son bir nefes almadan tekrar bağırdı. "Açıl lanet olası kapı! Açıl!"
Suyun içinde hareket etmek imkansızdı. Yine de elinden geldiğince kapıyı itti. Sonunda kapı hem Albina'nın uğraşları hem de suyun baskısıyla aralandığında Albina suyla birlikte koridora savruldu. Derin derin nefes alırken bir yandan yuttuğu suları kusuyordu. Öksürükleri kesilmek bilmiyordu. Ama yine de ayağa hızla kalktı ve kalan odalara da girip çıktı ama Desire hiçbir yerde yoktu.
"Albina!"
Dayısı Albina'ya sesleniyordu. Albina düşe kalka güverteye çıktığında herkesi orada buldu. Desire da dayısının hemen yanındaydı. Nefes nefeseydi ama oradaydı işte; diğer yarısı karşısındaydı. "Tanrım!"
Albina tam yanlarına gidecekken gemi öyle bir sallandı ki Albina daha fazla su üstünde kalamayacaklarını kabul etti. İçindeki bir dürtü ile harekete geçti. Son gücüyle onlara doğru koşmaya başladı. Desire da Albina'ya doğru koşuyordu. Küçücük güverte de olsa birbirlerine değmeye azıcık kala tekrarlanan büyük bir dalga herkesi yuttu. Albina'nın son duyduğu Desire'ın kükremesi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...